|
KOMÜNÝST HAREKETÝN CANALICI SORUNLARI -4- |
|
|
Burada iki þeyi birbirinden ayýrmak gereklidir. Sömürgelerin paylaþýmýnýn baþlamasý ile bu paylaþýmýn tamamlanmasý arasýndaki ayrýmdýr. I. Emperyalist paylaþým savaþýnýn, sömürgelerin paylaþýlmasýnýn tamamlanmasýndan sonra ortaya çýkmasý kesinlikle tesadüf deðildir. Emperyalistler, paylaþýmýn tamamlanmasýndan önce, birbirlerinin nüfuz alanlarýndan ziyade, göreceli baðýmsýz ya da yarý-sömürgelere el atmaktaydýlar. Ancak bu alanlar da payalaþýldýktan sonra emperyalist sistem kendi baðrýndaki þu çeliþki ile karþý karþýya kaldý: Emperyalist ülkelerin sanayi kapasitesinin mevcut sömürgeleri kat kat aþmaya baþlamasý. Artýk emperyalist geliþimin bu sýnýrýndan itibaren, bir grup emperyalistin baþka bir grup emperyalistin sömürgesini zorla ele geçirmesinden baþka bir yolu kalmamýþtý ve nitekim öyle de oldu. Yine II. Dünya Savaþý’ndan sonra, modern tekelci sermayenin ortaya çýkmasýyla birlikte, giderek yeni bir sömürgecilik biçimi de geliþmeye baþladý. Bu sömürgecilik biçimi, klasik tekelci kapitalizm dönemindeki sömürgecilikten biçim itibariyle farklýydý. Çünkü klasik emperyalizm dönemindeki sömürgecilik, tarýmsal üretime dayalý toplumlarýn ele geçirilmesine dayanýyordu, ki bu duruma dünya genelindeki temel iþbölümü, yani sanayi ile tarým arasýndaki temel deðiþim neden oluyordu. Modern tekelci kapitalizmin geliþmesiyle birlikte giderek yeni bir uluslararasý iþbölümü oluþmaya baþladý. Bu yeni iþbölümü bilimsel çalýþma ve üretim ile sanayi üretimi arasýnda temel deðiþime dayanmaktadýr. Sanayinin teknik temeli, bilimsel alandaki çalýþmalar ve üretim tarafýndan sürekli geliþtirilmektedir. Sanayinin daha fazla sömürülmesi temelinde geliþen üretim araçlarý üretimi, sürekli daha fazla sömüreceði sanayi toplumlarý (ki bu tamamen iþçi sýnýfýnýn sömürülmesine dayanýr) istemektedir. Bu toplumlar ise giderek, yukarýda gördüðümüz gibi önce ithal ikameci biçimde daha sonra da ihracata dönük iþbirlikçi sanayi burjuvalarý aracýlýðýyla saðlanýr ve bundan sonraki adým, bu toplumlarýn sanayilerinin tamamen uluslararasý tekellerin eline geçmesidir. Kaldý ki “Ortak-Giriþim” biçiminde geliþen ihracata dönük sanayileþme, fiiliyatta bu toplumlarýn tamamen sömürgeleþmesini saðlamýþtýr. Ýþte biz bu duruma modern sömürgecilik diyoruz. Yani yeni-sömürgecilik ya da yarý-sömürgecilik, geliþiminin belirli bir derecesinden sonra modern-sömürgeciliðe evrilmiþtir. Yarý-sömürgecilik ile tam sömürgecilik arasýndaki iliþkiye Lenin nasýl yaklaþmýþtýr bir de ona bakalým. Ayný eserde þöyle yazmaktadýr: “Yarý-sömürge niteliðindeki devletlere gelince, bunlar, doðada ve toplumda rastlanan geçici þekillerin (abç) örneðini oluþtururlar. Mali-sermaye, ekonomik ve uluslararasý iliþkilerde o denli önemli ve büyük bir güçtür ki, siyasal anlamda tam baðýmsýzlýða sahip devletlere bile boyun eðdirebilir; zaten eðdirmektedir de. Az ilerde bunun örneklerini göreceðiz. Ama, kuþku yok ki, sermayeye en büyük “rahatlýðý”, en büyük üstünlükleri saðlayan þey, o boyun eðmiþ bulunan halklarýn ve ülkelerin siyasal baðýmsýzlýklarýný da yitirmekte olmasýdýr. Yarý-sömürge ülkeler, bu yönden “yarý yolda” olan tipik örneklerdir. Dünyanýn geri kalan kýsmýnýn tümüyle paylaþýlmýþ bulunduðu bir çaðda, özellikle mali-sermaye çaðýnda, bu yarý-baðýmlý ülkeleri ele geçirmek için yapýlan savaþýmýn sertleþeceði anlaþýlýyor. ” (abç) (Lenin, a.g.e. s.88) Demek ki yarý-sömürge ülkeler, tam sömürgeleþme yolunda, ara ve geçici bir durum oluþtururlar. Yani temel yönleri sömürgeleþmeye doðrudur yoksa “alt-emperyalist” leþmeye doðru deðil. Maya’da Leninist emperyalizm teorisi ile “alt-emperyalizm” arasýndaki iliþki hakkýnda þöyle yazýlmaktadýr: “Leninist emperyalizm tahlilinden bakýldýðýnda, Türkiye burjuvazisinin yönelimlerini kavramak ve bunun sonuçlarýný algýlamakta bir güçlük yoktur. Ama bu tahlile dayanýlmadýðý ölçüde, sorunlarýn olgulara dayanan tespitleri mümkün olsa da, bütünsel sonuçlara ulaþmak mümkün olmuyor. ” (Maya, Temmuz 2001, sayfa 28) Yukarýda da gördüðümüz gibi, sizin “alt-emperyalist” dediðiniz toplumlara Lenin sömürge ya da yarý-sömürge demektedir. Emperyalizmin kendi içerisinde iki ayrý çaðýnýn olmasý (klasik ve modern emperyalist çað) sorunun mantýksal yanýný ortadan kaldýrmamaktadýr. Daha öncede gördüðümüz gibi biçimini deðiþtirmektedir. Gerek klasik sömürgeciliðin gerekse de modern sömürgeciliðin geliþmesinde genel ve temel eðilimler ayný kalmakta ancak bunlar deðiþik biçimler içerisinde geliþmektedirler. Lenin’in emperyalizm teorisi ile DPG’nin emperyalizm teorisi arasýndaki fark çok büyüktür ve farklýlýk çok açýktýr. Þimdi de sorunu bir baþka açýdan daha doðrusu Türkiye’nin somut durumu açýsýndan ele alalým. Daha öncede belirttiðimiz gibi, 1980’den sonra, Türkiye’de iþbirlikçi tekelci sermaye, modern tekeller ile “Ortak-Giriþim” biçiminde örgütlenerek ihracata dayalý bir ekonomik yönelime sokuldu. Aslýnda bu durum modern tekellerin, bu ara iþbirlikçi sermayeyi yutmasýndan bir adým öncesini oluþturmaktadýr. Çünkü dünya pazarý temelinde örgütlenme, iþbirlikçi tekelci sermayenin deðil, modern tekelci sermayenin temel eðilimidir. Bu yola sokulan iþbirlikçi sermaye, kendisini er ya da geç dünya pazarýndaki rekabet karþýsýnda, ortaðý modern tekelin tam kollarý arasýna býrakmaktan baþka bir þey yapamayacaktýr. Böylece bu modern tekel, bu iþbirlikçi tekeli er ya da geç kendi bünyesine katacak ve bu burjuvazi zamanla mevcut ülkede, modern tekelin bir müdürü, manageri (manajeri) ya da kadrosu durumuna gelecektir. Artý-deðer üretme sürecine de fiiliyatta ortak olmasý, modern tekelleri mevcut ülkenin bütün sinir damarlarýna nüfuz etmesine ve bütün eski iliþkileri (yarý-sömürge ya da yeni-sömürge) yeni biçimde örgütlemesine ve böylece toplumu tamamen modern tekellerin yönetimine baðlamasýna neden olmaktadýr. Okuyucunun affýna sýðýnarak, MAYA’dan Türkiye’nin 12 Eylül ile birlikte girdiði süreci deðerlendiren uzun bir pasaj aktaracaðým. Bundaki amacým, MAYA’nýn görüþlerini okuyucuya yanlýþ aktarma riskini ortada kaldýrmaktýr. Maya’da þöyle yazýlmaktadýr: “70’lerin sonu ithal ikameci bir modelle, iç pazara dönük dayanaklý tüketim maddelerinin üretimine dayanan Türkiye ekonomisinin doygunluða ulaþtýðý dönemdir. Sermaye birikiminin yoðunlaþmasý ve tekellerin ekonomik ve siyasal yaþamdaki hakimiyetlerinin kesinleþmesiyle, Türk tekelci burjuvazisinin dýþarýya açýlma imkanlarý doðuyor. (abç)Bu, ekonomide uluslararasý sistemle daha fazla bütünleþmeyi zorluyor, sermayenin rekabet gücünü artýrmak, ihracatý geliþtirmek, hem yabancý sermayenin giriþini kolaylaþtýrmak, hem de dýþarýda yapýlan yatýrýmlarý artýrmak ihtiyacý, 80’lý yýllarda Türkiye’nin siyasi ve ekonomik yaþamýnda belirleyici oluyor. Bu açýdan burjuva iktisatçýlar, 24 Ocak kararlarýný ekonomiye dýþ rekabete uygun bir rasyonellik kazandýrmak yönünde önemli bir dönemeç olarak deðerlendiriyorlar. 24 Ocak kararlarýnýn uygulanmasýnýn zeminini yaratan 80 darbesinin ardýndan, Türk tekelci sermayesinin (abç), hatta belli bir ölçüde orta boy sermaye gruplarýnýn ekonomik, etkinlik alanlarýnýn giderek sýnýrlarýnýn ötesine doðru geliþtiði görülüyor. Baþlangýçta özellikle rekabet kapasitesine sahip sanayi ürünlerinde, gýda ve tekstilde bu eðilim daha güçlü yaþanýyor. Ýhracatý artýrmak ve dýþ pazar yaratmak yönündeki çaba, bu dönemlerde gýda ürünlerinin neredeyse maliyetlerinin altýnda ihraç edildiði, ihracata dönük teþviklerin “hayali ihracat”çýlýk diye anýlacak düzeyde baþlý baþýna bir sektör yarattýðý bir durum ortaya çýkarýyor. Bu süreçte dýþ pazarda, Türkiye ekonomisinin o günkü ölçeklerine göre önemli geniþlikte bir faaliyet ortaya çýkýyor. Gýda ve tekstil sektörlerinin dýþýnda, büyük holdinglerin parçasý olan inþaat þirketleri, Ortadoðu’da, Kuzey Afrika’da ve daha sonralarý BDT ülkelerinde milyarlarca dolarlýk ihaleler elde ediyor. Dýþarýdaki ekonomik etkinlik geliþtikçe, daha çok yatýrým alaný ortaya çýkýyor, yabancýlarla daha büyük ortak giriþimlerin olanaðý doðuyor. (abç)” (MAYA, Eylül 2001, sayý 4, s. 31-32) Yazar, yukarýdaki pasajda “Türk tekelci burjuvazisi”, ”Türk tekelci sermayesi” gibi kavramlarý kullanýrken, bu kavramlarý bilerek kullanmýþtýr. Çok itinalý bir þekilde “iþbirlikçi” kavramýndan uzak durmuþtur. Buradaki amaç Türk burjuvazisinin emperyalizmden baðýmsýz olarak ayaklarý üzerinde durduðunu kanýtlamaktýr. Her ne kadar alýntýnýn sonunda, “yabancýlarla daha büyük ortak giriþimlerin olanaðý”nýn doðduðunu belirtiyorsa da, bu “ortak”lýðýn nasýl bir ortaklýk olduðunu belirtmiyor. Halbuki ne varsa burada var. Az yukarýda modern tekelci sermaye ile iþbirlikçi tekelci sermaye arasýndaki iliþkilere geniþ çaplý deðindiðimiz için burada tekrar etmeye gerek yoktur. Ancak bunlara þunlarý ekleyebiliriz: Türk iþbirlikçi tekelci sermaye ile uluslararasý tekelci sermaye arasýndaki ortaklýðýn nasýl bir ortaklýk olduðu en iyi enerji sektöründe görülmektedir. Yazar, enerji gibi, ülke ekonomisinin can damarý olan bir sektörde, ”Ortak-Giriþim” biçiminde kurulmuþ ve kurulacak olan hidroelektrik ve nükleer santrallerin konsorsiyumlarýna bir göz atsýn. Bu konsorsiyum içerisinde “Türk Ortak” ile “yabancý ortaðýn” payýný bir karþýlaþtýrsýn. Bu ortaklýklarda Türk ortak sadece paravan iþlevini görmektedir. Yüksek teknoloji ve uluslararasý kredi saðlama garantisi ile”yabancý ortak” konsorsiyum içerisinde aslan payýný almaktadýr. Ve bir ülke kendi ekonomisinin can damarlarýný uluslararasý tekelci sermayenin pratikte ellerine terk etmiþtir. Yazar “Ortak-Giriþim” olanaðýna þöyle bir deðinip geçmiþtir. Ancak bu Ortak-Giriþim’in örgütlenme biçimini, geliþimini, oluþumunun incelenmesi bize “Türk burjuvazisi” ile “modern tekelci burjuvazi” arasýndaki iliþkinin gerçek niteliðini verir. “Alt-emperyalist” teori, üstyapýdaki ideolojik ve siyasal süreçleri açýklamada da yetersiz kalmaktadýr. Alt-emperyalistçiler, Türk iþbirlikçi tekelci sermayesi içerisin-deki çeþitli ideolojik ve siyasal süreçleri birbirinden ayýrmada ve bunlarý genel tarihsel yerlerine yerleþtirmede de yetersiz kalmýþlardýr. Ýþbirlikçi tekelci sermaye içerisindeki ideolojik ve siyasal süreçlere yaklaþýmdaki netsizliðin ve belirsizliðin altýnda alt-emperyalist teorinin yetersizliði yatmaktadýr. Bu noktada MAYA’dan bir kaç alýntý yapmakta fayda var: “... örneðin burjuvazinin hiçbir kesimi, ABD’yi karþýsýna alan, onunla açýktan çeliþen bir tutumu savunmamaktadýr, (abç) ancak bu iliþkinin boyutlarýnýn, daha da önemlisi, bu arada Avrupa’yla iliþkinin içeriðinin ne olacaðý, bir farklýlýk kaynaðýdýr. Bu, TC’nin dýþ siyasetinin belirlenmesinde etkili olan temel bir ayrýmdýr. ” “Burjuvazinin ortaklaþmýþ programýna dikkat çekmek (abç), sýnýf düþmanýmýzýn siyasetini belirleyen temel etkeni görmek açýsýndan kesin bir öneme sahiptir. Ancak, burjuva siyasetin esas güncel geliþmelerinin, bu farklýlýklar ve iç çatýþmalar zemininde geliþtiði de ortadadýr. ” “Bu kadar sözden sonra, bu “heyecan verici” maceranýn sonunun ne olacaðýný merak edecekler çýksa da, bu soru bizim ne soracaðýmýz, ne de cevaplayacaðýmýz türden bir sorudur. (abç)Burjuvazi, bugün böyle bir serüvenin içerisindedir ve uluslararasý çatýþmalar ve güç dengelerinin yaný sýra ve bunlardan daha önemlisi , içeride varolan çeliþkiler, bu serüvenin sonunu kendisi açýsýndan bile belirsiz hale getirmektedir.” (MAYA, Eylül 2001, sayfa 33) Alt-emperyalistçiler, Ýþbirlikçi Tekelci Burjuvazisi içerisindeki ideolojik ve siyasal gruplaþmalarý (birbirleriyle ortak ve çeliþkili durumlarý) belirli bir tarihsel eðilim içerisinde ele almamaktadýrlar. Örneðin iþbirlikçi tekelci sermayenin nasýl katmanlar þeklinde geliþtiði ve bu geliþimin büründüðü biçimleri ve de bu biçimlerin tarihsel sýralanýþýný incelememektedirler. Halbuki ancak tarihsel bir perspektif ile bakýldýðý zaman, Türkiye’nin somut özel durumu çaðýn genel özellikleri ile iliþkilendirildiði zaman sorunlar çözülebilir. Ýdeolojik ve siyasi eðilimler belirli bir tarihsel belirlenime ve eðilime sahiptirler ve de bu eðilim içerisine hapsolmuþlardýr. Belirli bir tarihsel eðilim içerisine hapsolan bu eðilimler, bu eðilimlerin dýþýnda kullanýlamazlar. Komünist ideoloji ve siyasetin, burjuvazinin hiçbir sýnýf ve katmaný tarafýndan kullanýlamayacaðý gibi. Ayný durum, kendi özellikleri içerisinde, burjuvazinin kendi içerisinde ortaya çýkan çeþitli ideolojik, siyasal ve örgütsel biçimleri için de geçerlidir. O zaman bu genel prensiplerden hareket ederek, Türk iþbirlikçi tekelci burjuvazisi için þu tespitleri ileri sürebiliriz: - Türk iþbirlikçi tekelci burjuvazisi, modern tekelci burjuvazinin geliþim dinamiðine göre yani sürekli onun tarihsel düzeyine uygun bir biçim almaktadýr.
- Modern tekelci burjuvazinin çeþitli biçimlerine baðlý olarak geliþen ÝTB, bu biçim farklýlýklarýndan dolayý kendi içerisinde de farklý katman ve biçimlerde geliþmektedir.
- Her katmanýn üretim ölçeði, sermayesinin bileþeni ve örgütlülüðü, diðerinden nicel ve nitel olarak farklýdýr. Böylece her ne kadar bütün katmanlar ÝTB’nin genel eðilimi içerisinde kalsalar da her katman bu genel eðilimin belirli bir derecesine tekabül etmektedir.
- Genel olarak tarihsel sýrasýyla þu üç biçim içerisinde geliþmiþtir: Devlet sermayesi biçiminde ithal ikameci sanayileþme, özel sektör biçiminde ithal ikameci sana-yileþme ve ihracata dönük sanayileþme.
- 12 Eylül’den sonra ve özellikle de 1980’lerin sonlarýndan sonra, modern tekellerle ortak giriþim biçiminde ihracata dayalý bir üretim temelinde iþbirlikçi tekelci sermayenin en büyük katmaný oluþmuþ ve toplumsal sermayenin (banka, sanayi ve ticaret) ezici çoðunluðu giderek bu en büyük (sað) katman ile modern tekelci sermayenin ellerinde birikmeye baþlamýþtýr.
- 12 Eylül’den sonra ithal ikameci sanayileþmenin düþüþe geçmesine paralel olarak, ideolojik-politik eðilimleri de çatlamaya ve düþüþe geçmeye baþlamýþtýr: AP’nin ANAP ve DYP olarak bölünmesi, CHP’nin SHP ve DSP olarak bölünmesi.
- 1990’lý yýllardan itibaren ÝTB’nin sað katmanýnýn ekonomik olarak geliþip ve güçlenmesine paralel olarak, bu eðilimin siyasal sözcüleri de geliþip ve güçlenmeye baþlamýþlardýr: MHP, RP (FP, SP) ve burjuva-demokratik eðilimlerin geliþip ve güçlenmesi.
Bütün bu teorik tespitlerden sonra, yukarýda Maya’dan yaptýðýmýz alýntýlardaki temel görüþleri (altý çizilen yerler) eleþtirebiliriz. Alýntýlardaki temel önermeler þunlardýr: “... burjuvazinin hiçbir kesimi, ABD’yi karþýsýna alan onunla açýktan açýða çeliþen bir tutumu savunmamaktadýr. ” “Bujuvazinin ortaklaþmýþ programýna dikkat çekmek. . . ” “. . . maceranýn sonunun ne olacaðýný merak edecekler çýksa da, bu soru bizim ne soracaðýmýz, ne de cevaplayacaðýmýz türden bir sorudur. ” Alt-emperyalist teorinin yukarýdaki noktalardaki netsizliði, teorinin mantýðýnýn kaçýnýlmaz sonucudur. Halbuki, Devrimci Bülten’in çeþitli sayýlarýný dikkatle takip edenler, yukarýdaki noktalara az çok net cevaplar verildiðini göreceklerdir. Modern tekeller ile Ortak-Giriþim biçiminde ihracata dayalý ekonomik model, ayný zamanda modern sömürgeciliðin ekonomik temelini oluþturur. Bu tür bir ekonomik modelin geliþmesi ve toplumda egemen duruma gelmesi ile Ýþbirlikçi Tekelci Burjuvazi (ÝTB)’nin en büyük (sað) katmaný içerisinde bir biçimin siyasal egemenliði temelinde toplum bir modern emperyalist devletin fiiliyatta tam egemenliði altýna girer. Yani ÝTB’nin sað katmaný da kendi içerisinde çeþitli modern emperyalist odaklara baðlý olarak çeþitli biçimlere de geliþir. Türkiye somutunda sað ÝTB’nin biçimlerini kýsaca þöyle belirtebiliriz: a-)ABD modern tekelleri ile çýkarlarý iç içe geçmiþ olan sað ÝTB. Bu biçim kendisini MHP eksenli Pantürkizm biçiminde gösterir. Yani ABD, sað ÝTB içerisindeki bu biçim ile stratejik ittifak geliþtirmektedir. (Daha fazla bilgi için D. B. ’nin çeþitli sayýlarýna bakýnýz) b-)Bir kýsým Alman modern tekelleri ile çýkarlarý iç içe geçmiþ olan sað ÝTB. Bu biçim kendisini RP (FP, SP) eksenli (temelinde “Milli Görüþ” örgütlenmesi yatar) Panislamizm biçiminde göstermektedir. Burada dikkat edilecek nokta bu eðilimi, Almanya’da bir kýsým, özellikle de Hristiyan Demokratlar Birliði biçiminde örgütlenen tekeller desteklemektedir. c-) Avrupa’da Sosyal-demokratlar, Yeþiller biçiminde örgütlenen modern tekeller ise Türkiye’nin burjuva demokrasisi biçiminde AB’ndeki modern tekellerin tam sömürüsü altýna girmesi taraftarýdýrlar. Bu son eðilimin siyasal biçimi ise ANAP, DSP, DYP, CHP vs. olamaz. Bu son eðilimin Türkiye’de toplumsal dayanaklarý küçük-burjuvazinin sað katmaný (devrimci demokrasi) ile liberalizmdir. Sosyalist devrimi þimdilik bir kenara býrakýrsak eðer, ÝTB’nin sað katmanýnýn ekonomik alandaki geliþimine uygun olarak geliþecek siyasal biçim, yukarýdaki siyasal eðilimlerin dýþýnda baþka bir þey olamaz. Ýthal ikameciliðin ideolojik ve siyasal eðilimleri (CHP, ANAP, DYP, DSP vs.) yeni eðilimin ihtiyaçlarýna tarihsel kapasitelerinden dolayý cevap veremezler, ki zaten siyasal erime içerisindedirler. Bu belirlenimlerden sonra “ÝTB’nin sað katmaný, genel olarak tek bir program etrafýnda birleþebilir mi? ” sorusunu cevaplayabiliriz. Buna rahatlýkla “Hayýr” cevabýný verebiliriz. Peki niçin? Bu soruyu cevaplamadan önce bir noktayý özellikle belirtelim. Alt-emperyalistçiler, genel olarak ÝTB’nin sað katmanýnýn geliþimi ile bu geliþimin biçimlerini birbirine karýþtýrmaktadýrlar. Daha iyi anlatmak için þöyle bir örnek verebiliriz: Modern tekelci ekonomi, dünya ekonomisi içerisinde temel bir eðilim olarak geliþmektedir. Ancak bu ekonomik eðilim ABD, AB, Japonya, Rusya modern tekelci ekonomisi biçiminde geliþmektedir. Yani uluslararasý tekelci sermaye “olduðu gibi” deðil çeþitli biçimler altýnda geliþmektedir. Ayný þekilde ÝTB’nin sað katmanýnýn geliþimi de çeþitli biçimlerde olmaktadýr. Bunun nedeni Türkiye’de nüfuz mücadelesi veren ve Türkiye’yi kendi modern sömürgesi durumuna getirmek isteyen deðiþik modern tekelci sermayelerin varlýðýdýr. Özellikle de pazarlar ve nüfuz mücadelesi için mücadele dünya genelinde kýzýþýrken, ayrý modern tekelci odaklara baðlý sað ÝTB, bir tek program temelinde birleþemez. Eðer bir biçimin programý zafer kazanmýþsa, bu onun baðlý olduðu emperyalist merkezin zaferidir ayný zamanda. Rekabet halindeki sermayeleri bir tek program etrafýnda birleþtirme, oportünizmin temel bir özelliði olarak kendisini göstermektedir. Bundan dolayý iþbirlikçi tekelci burjuvazinin hiçbir kesiminin ABD’yi karþýsýna alamadýðý önermesi temelde doðru deðildir. Panislamizm ve burjuva demokrasisi, tarihsel biçimlenmeleri gereði ve baþka emperyalist merkezlere baðlý olduklarý için ABD ve onun uzantýlarý ile sürekli çeliþki halindedirler. “Maceranýn sonu”nun ne olacaðý noktasý ile ilgili olarak bir kaç söz söyleyerek bu bölümü kapatalým. Yukarýda da belirttiðimiz gibi, Türkiye, eðer bir sosyalist devrim olmazsa, kaçýnýlmaz bir þekilde emperyalistlere üç biçimde baðlanabilir. Bunlardan Pantürkizm ve Panislamizm olaðanüstü derecede maceracý ve hayalperest eðilimlere sahiptir. Yakýn gelecekte Pantürkizmin devletin siyasetine tamamen egemen olma eðilimi en güçlü olandýr. Bu noktada iþbirlikçi tekelci burjuvazi içte ve dýþta aþýlmaz engeller ile karþýlaþarak, tarihin en büyük siyasal krizi ile karþýlaþacaktýr. Bu tartýþmasýzdýr. Ýþte bu noktada devrimci komünizm güçlerini yeterince birleþtirebilir ve devrimci komünist bir parti örgütleyebilirse, bu tarihsel fýrsattan komünizm için çok iyi bir þekilde yararlanabilir. Üstelik Türkiye’deki krizin uluslararasý kriz ile üst üste düþeceði gerçeðini de göz ardý etmemek gerekir. Yok eðer faþist rejimin ezilmesi sýrasýnda, proletarya bilinç ve örgütlülük seviyesinin düþüklüðünden dolayý iktidarý ele geçiremezse, o zaman kaçýnýlmaz bir þekilde devreye, liberalizm ve küçük-burjuvazi ittifaký girecektir ve onlar da Türkiye’ yi AB’ne baðlayarak, Avrupa emperyalizminin bir modern sömürgesi durumuna getireceklerdir. Ya burjuvazinin diktatörlük biçimlerinden biri (ki bu da yukarýdaki biçimlerden biri olabilir) ya da proletarya diktatörlüðü. Ýçine girdiðimiz sürecin tarihsel sonuçlarý hayal ettiðimiz hedeflere gebedir. Yeter ki bu moral bozukluk ve dejenarasyon ortamýnda bunu bilince çýkaralým. Küçük-burjuva umutsuz, bitkin ve yorgun ruh hali bütün havayý zehirlemiþ durumdadýr. Son olarak þu gerçeðin altýný çizerek konuyu noktalayalým. Her ne hikmetse “Alt-Emperyalizm”i savunan hemen hemen bütün ideolojik ve siyasi eðilimlerin örgütsel alanda müthiþ bir tasfiyecilik sergilemesidir. Alt-Emperyalizmi savunan, R. Yürükoðlu, H. Yurtsever, C. Adalý, Fikret Baþkaya, Haluk Gerger, Yalçýn Küçük, E. Erkiner vs. gibilerinin liberal unsurlarla düþüp kalkmasý ve örgütsel tasfiyeciliði geliþtirmeleri tesadüf müdür? Biz bunun tesadüf olmadýðýný, dünya görüþlerinin kaçýnýlmaz sonucu olduðuna inanýyoruz. Þimdi de bir baþka soruna geçelim. Devamý...
|
|
|
|
|