|
KOMÜNÝST HAREKETÝN CANALICI SORUNLARI -3- |
|
|
III-Alt-Emperyalizm mi? Modern Sömürgecilik mi? Belki de ilk defa Marksistler (sözcüðün geniþ anlamýnda) arasýnda bu kadar ilginç bir tartýþma yaþanmaktadýr. Birilerinin sömürge gördüðü bir toplumu birileri “alt” da olsa emperyalist görmektedir. Biz yayýn organýmýzda Alt-Emperyalist kavrama karþý uzlaþmaz bir mücadele yürütmekteyiz. Yayýn organlarýný takip edenler bunu rahatlýkla gözlemleyebilir. DPG “Alt-Emperyalizm”den o kadar emindir ki, bunu tartýþma konusu dahi etmemektedir. MAYA’da þöyle yazýlmaktadýr: “Ýþin doðrusu, yeniden yapýlanma yöneliminin, öyle uzun boylu tartýþýlacak bir boyutu bulunmuyor. Burjuvazinin emperyalizm çaðýnda, hiyerarþide basamak atlama hedefi (ki bu hedefi gütmek zorundadýr), onu içte ve dýþta adýmlar atmaya, devleti bu ihtiyaca uygun biçimde yeniden yapýlandýrmaya zorluyor. Bunu bir kez tanýmladýktan sonra ise yeniden deðerlendirilecek bir þey yoktu, olsa olsa, her somut durumda yeniden sýnamak ve somutlamak gerekirdi.” (Maya Temmuz 2001, sayfa 26) Her þeyden önce “Alt-Emperyalist” teorinin bir çok açmazý vardýr. Bu teoriyi ortaya atanlar, modern kapitalizmin hangi dinamikleri temelinde bu “alt-emperyalizm”in ortaya çýktýðýný tam olarak belirtememiþlerdir. Bir “alt-emperyalizm”in oluþabilmesi için bir “alt-emperyalist tekel”in oluþmasý gerekir. O halde bu “alt-emperyalist tekel”in “modern (uluslararasý) tekel” (bazýlarý buna çok uluslu-tekel, uluslar-ötesi tekel, transnasyonal tekel vs. demektedir) ile iliþkisi nedir? Modern emperyalist üretim ve bölüþüm iliþkilerindeki yeri nedir? Bu “alt-emperyalist tekel”in geçmiþi nedir ve geleceði nedir? Bugüne kadar TDH, Türkiye’nin emperyalizmin yarý-sömürgesi olduðunu iddia etmiþtir. Biz yarý-sömürge kavramýný reddetmiyoruz. Sadece yarý-sömürgecilikten modern (tam) sömürgeciliðe doðru ilerlediðini belirtiyoruz. Sömürgecilikteki bu derinleþmeyi ve geliþmeyi ise toplumun daha fazla giderek modern tekellerin dene-timi ve yönetimine yani sömürü aðýnýn altýna girmesiyle açýklýyoruz. Ýþte sorun tam da bu noktadýr. ”Alt-Emperyalist”ciler bu süreci ters görmektedirler. Yüzeydeki aldatýcý hareketleri, derindeki temel dinamiklerin yerine geçirmektedirler. Böylece hem emperyalist sömürünün özünü gizlemektedirler hem de daha da sömürgeleþen, ekonomik, siyasi, askeri, kültürel vs. yönden daha da baðýmlý hale gelen bir toplumu “baðýmsýz”mýþ gibi görünen (her ne kadar öyle söylemeseler de) ya da bu çaðrýþýmý uyandýran bir duruma sokmaktadýrlar. Çok ilginçtir MAYA’da, Türkiye’nin emperyalistler ile iliþkisine deðinirken “sömürge”, ”iþbirlikçi” vs. gibi kavramlar kullanýlmamaktadýr. Ve bu tesadüf deðil bilinçli bir durumdur. Bugüne kadar “Alt-Emperyalist”cilerin modern kapitalizmin doðru dürüst, Marksist ekonomi politik ilkeler temelinde bir analizi yoktur. Çaðýn genel bir analizi olmamasýna karþýn, bu çað içerisinde yer alan özel bir durumun yani “alt-emperyalizm”in ise bir teorisi vardýr. Lenin Menþevikleri eleþtirirken þöyle yazýyordu: “Partimizin oportünist kanadý(...) önce genel sorunlarýn çözümlerini bulmadan, özel sorunlarý çözümlemeye kalkýþan bir kimsenin, farkýna bile varmadan her adýmda bu genel sorunlara “takýlacaðýný” unutuyor. Her özel durumda körcesine onlara takýlmak ise, izlenen politikayý en kötü yanýlgýlara ve ilkesizliðe mahkum etmektir. ” (Lenin, Oeuvres, t. 12, s. 493) MAYA broþürlerinin birisinde þöyle yazýlmaktadýr: “Emperyalizm hiyerarþik ve eþitsiz bir dünya sistemidir. Bu sistem içinde hegemonya ve paylaþým mücadelesi, hiyerarþinin bir üst basamaðýna yükselme kavgasý sistemin doðasý gereðidir. Bu bakýmdan “emperyalistleþme”yi istemeyen hiçbir bur-juva devleti yoktur. Ama emperyalizmin bir tarihsel aþamasýdýr ayný zamanda; tarihsel “fýrsatý” kaçýrmýþ olanlarýn, baþta hiyerarþinin üst basamaklarýný (abç) tutmuþ olanlarýn yolunda yürüyerek sonradan emperyalistleþmesi mümkün deðildir. Bunlar için mümkün olan tek þey, emperyalist hiyerarþide bir üst basamaða, alt-emperyalist bir konuma yükselmektir; bu baðýmsýz bir emperyalist güç olmamak anlamýna gelir.” (Komünistler Ne Ýçin, Nasýl Mücadele Etmeli? , s. 24) Maya’nýn bütün emperyalizm ve alt-emperyalizm ile ilgili teorisinin özü bu yukarýdaki pasajda mevcuttur. Maya’ya göre bir “üst-emperyalistler” vardýr. Artýk bunlarýn arasýna girmek mümkün deðildir. Bir de “alt-emperyalistler” vardýr. Tabii ki bu sonuncularýn da sayýsý azdýr. Bir de bunlarýn dýþýndakiler vardýr. Ama bu sonuncularýn ne olduklarýný bilmiyoruz. Ama bildiðimiz bir þey var ki, o da, emperyalistler arasýnda bir paylaþým mücadelesinin olduðudur: “Dünya yeni bir emperyalist paylaþým ve gericilik (abç) dönemine girmiþtir. Dönemin bu karakteri deðiþik boyutlarýyla tasvir edilebilir.” (a.g.e. s.21) Hemen insanýn aklýna þu soru geliyor: Emperyalistler neyi paylaþýyorlar? Paylaþýmýn olabilmesi için paylaþýlacak bir þeyin olmasý gerekir. Eðer yazar nüfuz alanlarýnýn paylaþýlmasýndan bahsediyorsa, o zaman bu nüfuz alanlarý hangi biçimde paylaþýlmaktadýr yani paylaþýlanýn karakteri nedir? Paylaþýlan þeyler sömürge midir yoksa baþka þey midir? Sömürgeler ise bunlarýn niteliði nedir? Klasik sömürgeler midir, yeni-sömürgeler midir yoksa modern sömürgeler midir? Ýþin ilginç tarafý bu teoride bu yoktur. Ýþin ilginç olan bir diðer yaný ise, Türkiye alt-emperyalist olmak istemektedir. Yani daha olmamýþtýr. Maya’dan bu nokta ile ilgili yani Türkiye burjuvazisinin alt-emperyalistleþme isteði ile ilgili bir çok alýntý yapýlabilir. Ancak biz sadece iki alýntý ile yetineceðiz: “Görünüþteki farklýlýklar ne olursa olsun, Türkiye burjuvazisi, böyle bir hedefin gerçekleþmesiyle, egemenliðini ayakta tutacaðýný, stratejik konumundan da yararlanarak, bölgesel bir alt emperyalist güç olacaðýný düþünmektedir. ” (Maya, Mayýs 2001, s. 24) “Öte yandan Türkiye burjuvazisinin AB’ye üyelik konusunda varmak istediði hedeflerin göz önünde bulundurulmasý gerekiyor. Bu hedefler içinde baþlýca yeri ise, Türkiye’nin sermaye egemenliðini güvence altýna alarak, emperyalist hiyerarþide bir üst basamaða sýçrama amacý almaktadýr.” (a.g.e. s.25) Yani kýsacasý Türkiye burjuvazisi alt-emperyalistleþme hedefine kilitlenmiþtir. Ama bu hedefe daha varmamýþtýr. Peki o zaman MAYA, Türkiye þu anda nedir? Çok ilginçtir ama bu teoride, Türkiye’nin þimdi ne olduðunu, statüsünün ne olduðunu belirten bir þey de yoktur. Bu üzerinden atlanýlacak küçük bir detay deðildir. Her ne kadar “alt-emperyalist”ciler bu noktayý sessizce geçiþtirseler dahi bu durum bu teorinin zayýflýðýný ve yetmezliðini gösteren en önemli noktalardan bir tanesidir. Alt-emperyalistçilerin yaptýðý en büyük hata, sorunun dýþ dinamik boyutunu göz ardý etmeleridir. Ya da Lenin’in yukarýdaki alýntýda da belirttiði gibi genel yanýný. Türk iþbirlikçi tekelci burjuvazisinin geliþim ve oluþumunu, modern emperyalist sistemdeki genel ve temel eðilimlerin geliþmesi sonucunda ele almamaktadýrlar. Bu noktada diyalektik materyalizmden uzaklaþarak, ampirik ve kaba olgucu idealist yöntemin bakýþ açýsýna düþmektedirler. Çünkü modern tekelin (ÇUÞ, inter-tekel, Transnasyonal tekel vs.) geliþiminin belirli bir tarihi vardýr. Türk iþbirlikçi tekelci sermayesinin niteliði ve niceliði, modern tekelci sermayenin tarihsel olarak geliþi-minin belirli bir derecesine tekabül etmektedir. Örneðin devlet sermayesi önderliðin-deki ithal ikameci sanayileþme, özel sektör biçimindeki ithal ikameci sanayileþme ve ihracata yönelik sanayileþme, modern tekelci sermayenin geliþiminin ya da çeþitli tarihsel düzeylerine tekabül eden biçimleridir. Yani ithal ikameci sanayileþme dönemindeki modern tekelci sermaye ile ihracata dönük sanayileþme dönemindeki modern tekelci sermaye arasýnda da farklýlýk vardýr. Ve emperyalist sistemin baðrýnda ya da toplumsal hareketin en yüksek düzeyindeki deðiþiklikler incelenmek-sizin, kendi içerisindeki çeþitli dönemler arasýndaki farklýlýklar ve bu farklýlýklarýn genel eðilimin etkilerine maruz kalan özel durumlara yansýmalarý incelenmeksizin sorunu çözmek olanaksýzdýr. Lenin “Emperyalizm” broþüründe tekellerin geliþimini çeþitli tarihsel dönemlere ayýrmýþtýr: “Böylece tekellerin tarihindeki baþlýca evreler þöyle beliriyor(1)serbest rekabetin geliþmesinin en yüksek noktaya eriþtiði 1860-1880 yýllarý. Tekeller, ancak farkedilir embriyonlar halindedir. (2) 1873 bunalýmýndan sonra, kartellerin önemli geliþme dönemi; böyle olmakla birlikte, bunlar henüz istisna halindedir. Oturmuþ bir durumlarý yoktur. Henüz geçici bir niteliktedirler. (3) 19. yüzyýlýn sonundaki ilerleyiþ ve 1900-1903 bunalýmý; bu dönemde, karteller baþtanbaþa ekonomik yaþamýn teme-llerinden biri haline geliyor. Kapitalizm, emperyalizme dönüþmüþtür.” (Lenin, Emperyalizm Kapitalizmin En Yüksek Aþamasýdýr, s. 25, Sol Yayýnlarý) Lenin’in tekellerin çeþitli momentleri arasýnda yukarýda yapmýþ olduðu ayrýmlar belki eksik kabul edilebilir. Örneðin bir de bu tekellerin broþürün yazýldýðý dönemden Ýkinci Dünya Savaþý’na kadar olan dönemdeki evrimleri vardýr. Ancak sorun bu deðildir. Önemli olan Lenin’in tekellerin geliþiminin tarihsel momentleri arasýnda yaptýðý ayrýmdýr. Çünkü bu ayrým Osmanlý toplumunun sosyo-ekonomik analizinde bize yardým etmiþtir. Tekellerin tarihsel geliþim içerisinde çeþitli biçimler altýnda geliþmesi, onlarla iliþkili olan ya da onlarýn iþbirlikçisi olan sermayelerdeki biçim deðiþikliðinin temelini oluþturmaktadýr. Örneðin Devrimci Bülten’in 24. Sayýsýnda yeralan “Ýþbirlikçi Ticaret Burjuvazisi ve Ýþbirlikçi Sanayi Burjuvazisi” adlý makalede, tekellerin geliþiminin bu ayrý dönemlerine nasýl deðiþik biçimlerde bir iþbirlikçi (komprador) ticaret burjuvazisinin tekabül ettiði gösterilmiþtir. Yine bu makalede Komprador ticaret burjuvazisinin çeþitli katmanlar biçiminde geliþtiði ve her katmanýn ideolojik ve siyasal eðilimlerinin de ayrý olduðu belirtilmiþtir. (Daha fazla bilgi için D. B. Sayý 24’e bakýnýz) Peki modern tekelin geliþimini de tarihsel dönemlerine ayýrabilir miyiz? Ayýrabiliriz ve ayýrmalýyýz da. Modern tekellerin geliþimindeki belli baþlý evreler þöyle belirtilebilir: 1920-1945: Klasik tekelci kapitalizmin doruk noktasý, modern tekel embriyon halindedir. 1945-1960: Modern (uluslararasý) tekeller ekonomik yaþamýn temel özelliði olarak ortaya çýkarlar. 1960-1980: Modern tekellerin, ithal ikameci biçimde faaliyet gösteren iþbirlikçi tekelci sermaye ile birlikte varolmasý. 1980-2001: Modern tekellerin, ihracata dönük faaliyet gösteren iþbirlikçi tekelci burjuvazisi ile birlikte varolmasý. Peki bundan sonraki süreçte modern tekellerin geliþim yönü nedir? Üretimin giderek daha fazla dünya ölçeðinde yoðunlaþmasý, kaçýnýlmaz bir þekilde sermayenin dünya ölçeðinde merkezileþmesine neden olmaktadýr. Tabii ki sermayenin merkezileþmesi, diðer yandan da üretimin daha da yoðunlaþmasýna neden olmaktadýr. Gelecek süreçte modern tekellerin eðilimi, bütün dünya toplumsal üretimini tamamen ele geçirme yönünde olacaktýr, ki bu durum kaçýnýlmaz olarak iþbirlikçi sermayelerin modern tekeller tarafýndan yutulmasý anlamýna gelir. Burada dikkat edilecek nokta, uluslararasý tekeller, tarihsel seyir içerisinde, nice-liksel ve niteliksel olarak geliþirken, her tarihsel geliþme düzeyine uygun olarak da, iþbirlikçi sermayenin deðiþikliðe uðramasýna neden olmasýdýr. Bu deðiþikliðe uðrama ise, derece derece, iþbirlikçi sermayenin daha fazla uluslararasý tekellerin egemenliði ve yönetimi altýna girmesi þeklinde olmaktadýr (Komprador ticaret burjuvazisinin adým adým Osmanlý Ýmparatorluðu’nu önce emperyalistlerin yarý-sömürgesi, daha sonra da 1918-1919’da fiiliyatta tam sömürgesi durumuna getirmesi gibi). Uluslararasý tekellerin adým adým nüfuz alanlarýný geniþletmesi, diðer taraftan iþbirlikçi sermayelerin nüfuz alanlarýnýn daralmasý biçiminde kendisini göstermektedir. Ancak bu durum, iþbirlikçi sermayenin geliþim eðilimini dýþtalamamaktadýr. Ýþbirlikçi sermaye geliþirken genel eðilim içerisinde de küçülmektedir. Peki bu nasýl olmaktadýr? Ýtahal ikameci sanayileþme döneminde, iþbirlikçi sanayi burjuvazisi, uluslararasý mali sermayeye kredi baðýmlýsýydý ve ara mallarýný ithal ederek montaj tipi bir üretim yapmaktaydý. Ancak bu dönemde üretim sürecine iþbirlikçi sermaye tamamen hakimdi. Geniþletilmiþ yeniden üretimini dýþarýdan aldýðý krediler sayesinde yapabil-mekteydi. 1980’li yýllara doðru, uluslararasý tekellerin daha da geliþmesi, nüfuz alan-larýnýn daha da geniþlemesini zorunlu kýlmaya baþladý. Bu durumda iþbirlikçi sermayelerin içpazarlarýna gözdikildi. Böylece bu sermayelere þu ikilem dayatýldý: Ya uluslararasý tekeller ile giderek “birleþerek” ve “ortak” iþ yaparak varlýðýnýzý sürdüreceksiniz ya da eskisi gibi faaliyette bulunursanýz artýk kredi alamayacaksýnýz ve bu durumda iflas edeceksiniz. Ýþbirlikçi tekelci sermayenin, sahibinin ipi çektiði tarafa gitmekten baþka çaresi yoktu ve zaten öyle de oldu. Modern tekeller ile “Ortak-Giriþim” biçiminde örgütlenmeye baþlayan iþbirlikçi sermayeler böylece asýl sahiplerinin yönlendirmesi altýnda bölgesel pazarlara gözlerini dikmeye baþladýlar. Çünkü “Ortak-Giriþim” sermayenin niceliðini büyütmekte, böylece içpazarlara göre daha büyük pazarlarýn yani bölgesel pazarlarýn önplana çýkmasýna neden olmaktadýr. Ýþbirlikçi sermayenin uluslararasý tekeller ile “Ortak-Giriþim” biçiminde örgütlenmesi, üretim sürecine uluslararasý tekellerin de dahil olmasýna neden olmaktadýr. Bu oran ise gittikçe uluslararasý tekeller lehine geliþmektedir. Yani ilk baþlarda % 30-40 olan paylarý, rekabetin zorlamasýndan dolayý giderek “Ortak-Giriþim” içerisinde % 60-70-80 ve hatta % 90’lara varabilmektedir. Ýþte bölgesel pazarlarda elde edilen kar da, yatýrýlan sermayedeki bu orana göre bölünmektedir. Yani bölgesel pazarlarda elde edilen kar tek iþbirlikçi sermayeye akmamaktadýr, hatta aslan payýný uluslararasý tekeller almaktadýr. ÝÞTE “ALT-EMPERYALÝST”CÝLERÝN ANLAMADIÐI NOKTA BURASIDIR. Ýþbirlikçi sermayelerin yabancý (modern) tekellerle ortaklýklarýný kaldýrýn, bu sermaye sap gibi ortada küçük bir sermaye olarak kalýr. Lenin, tekellerin ortaya çýkýþlarý ve geliþmeleri ile sömürgeciliðin geliþme evrimi arasýnda paralellik kurmuþtur. Lenin önce þu soruyu sormuþtur: “Ýlkin, pratik iki soru beliriyor burada: sömürge politikasýnýn yoðunluk kazanmasý ve sömürgeler için yapýlan savaþýn iyice aðýrlýk kazanmasý, tamý tamýna mali-sermaye çaðýna mý rastlamaktadýr? ”(Lenin, a.g.e. s.83) Bu soruyu sorduktan sonra Lenin, Ýngiltere , Fransa ve Almanya’nýn çeþitli dönemlerdeki sömürgelerini inceleyerek, özellikle 1860’lardan sonra (serbest rekabetin sonlarýnýn olduðu dönemler) emperyalist devletlerin sömürgelerinin gittikçe geniþlemeye baþladýðýný Tablo-16 aracýlýðýyla belirtir. Ve yukarýda sormuþ olduðu soruyu þöyle cevaplar: “Yukarýda, tekel-öncesi kapitalizmin, serbest rekabetin egemen olduðu kapitalizmin geliþme sýnýrýna 1860-1870 yýllarý arasýnda vardýðýný görmüþtük; þimdi ise sömürge fetihleri konusundaki olaðanüstü “ilerleyiþ”in tam da bu dönemden sonra olduðunu, dünyanýn paylaþýlmasý amacýyla yürütülen savaþýmýn gitgide daha sert hale geldiðini görüyoruz. Yani kapitalizmin, tekelci evresine, mali-sermaye evresine geçiþi ile dünyanýn paylaþýlmasý için yürütülen savaþýmýn aðýrlýðý, birbirine baðlýdýr.” (a.g.e. s.84) Devamý...
|
|
|
|
|