|
komunistdunya.org |
|
|
|
Son Yazlar |
|
|
|
|
Devrimci Bülten Sayý 77 (5) |
|
|
“SÝVAS KATLÝAMI” NEDÝR VE NE DEÐÝLDÝR Kemal Erdem
Bu yýl Sivas Katliamý’nýn ya da bazýlarýnýn sadece Madýmak Katliamý olarak anýlmasýný istediði katliamýn yirmi yedinci yýlý. Bu katliam üzerine bir þeyler yazmak niyetinde deðildim ve konunun devrimci ile demokratik hareket açýsýndan az çok net olduðuna inanýyordum. Ancak medyada bu katliam ve arkasýndaki güçler ile ilgili olarak bir kafa karýþýklýðý olduðunu görünce, bir þeyler yazmaya karar verdim.
Bundan tam on yýl önce yine sendika.org da, bu katliamla ilgili ama baþka bir konu ile baðlantýlý olarak bazý þeyler yazmýþtým. Ama o makalenin bazý bölümleri yazý çok uzun olduðu için çýkarýlmýþtý ve Sivas Katliamý ile ilgili olan bölüm de bu çýkarýlan kýsým içerisinde bulunmaktaydý.
Bazý olaylarý anlamak için, önce içinden geçilen konjonktürün yapýsýný ortaya koymak gerekir. Bundan dolayý 1993-1996 yýllarý arasýndaki bazý olaylarýn bir listesini yaparak, konjonktürün yapýsýný belirlemeye çalýþmýþtým. Bu olaylar zinciri Sivas ya da Madýmak Katliamý için de geçerlidir. Ýlgili makalede çýkarýlan ve o zamanlar sendika.org da yayýnlanmayan kýsmý þimdi buraya alýntý yapýyorum :
“V-1993-1996 Arasý Gerçekleþen Bazý Eylemlerin Politik Anlamlarý Üzerine
Bu dönemde gerçekleþen suikastlar, provokasyonlar ve çeþitli politik hamleler aslýnda özenle seçilmiþ ve uygulanmýþlardýr. Bu eylemlerin ruhunu ise hiç kuþkusuz MGSB (Milli Güvenlik Siyaset Belgesi) oluþturuyordu ve onun belirlediði politik tehditlere göre bu eylemler oluyordu. Bu dönemde devletin tanýmlamýþ olduðu tehdit algýlamalarýna göre eylemler, suikastlar ve psikolojik hareketler yapýlmýþtýr. Unutmamak gerekir ki bu dönemde iki büyük iç tehdit ve bir de ikincil düzeyde tehditler belirtilmiþtir:
1-PKK ve etki çemberi; 2-Politik Ýslam ve Ýrtica (Refah Partisi, Hizbullah vs. ) 3-Liberal eðilimler.
Daha yakýndan bakýldýðý zaman 28 Þubat 1997 üstü örtülü darbesi bizzat bu 1992 MGSB’sinin sonucudur ve zaten deðiþikliðe de 1997 yýlýnda uðramýþtýr.
Bu dönemin en büyük özelliði, liberal eðilimlere karþý geliþtirilen terör ve sindirme politikasýnýn diðer iki unsur ile birlikte ele alýnmasýdýr. Bunun nedeni ise aþýrý Türk milliyetçiliði anlayýþýnýn devlet içerisinde giderek daha da etkinleþmesidir. Liberal eðilimlere karþý devletin bu baskýsýnýn þiddetlenmesinin nedeni, devlet içerisindeki ve dýþýndaki liberal eðimlerin iç tehditteki ana unsurlara karþý mücadeleyi zayýflattýðý ve hatta onlarýn etkinleþmesini kolaylaþtýrdýðý anlayýþýdýr. Onun için bu liberal eðilimlere karþý bu terör ve bastýrma bu süreçte geliþmiþ ve 28 Þubat’a kadar sürmüþtür.
Bu politik perspektif temelinde bazý eylemlere yaklaþmak gerekir. Bu eylemlerin bir kaçýný kýsaca hatýrlarsak eðer:
24 Ocak 1993: Uður Mumcu suikastý. Bu eylemin amacý o zamanlar yükselmekte olan RP’yi baský altýna almak içindi. Özellikle halkýn geniþ kesimlerinde “dincilere” karþý bir antipatinin geliþmesini saðlamak ve liberal kitlelerin politik islama yanaþmalarýna engel olmak içindi. Tamamen bir psikolojik hareketti. Bu suikast özenle seçilmiþtir. Uður Mumcu ulusal-liberal bir politik çizgiye sahipti ve darbeci-cuntacýlara karþýydý ve araþtýrmacý bir yazar olarak da “derin devletin” bazý gizli ve kirli iliþkilerini de araþtýrýyordu. Bu eylem ile hem ondan kurtuldular hem de onun üzerinden “laiklik” adýna politik islama karþý bir psikolojik hareket yürüttüler.
17 Þubat 1993: Eþref Bitlis suikastý. Jandarma Genel Komutaný olan Eþref Bitlis, Turgut Özal’ýn özellikle Kürt sorununda liberal eðilimlerini paylaþan bir komutandý ve bundan dolayý tasfiye edildi.
17 Nisan 1993: Turgut Özal suikastý. Kürt sorununun çözümünde ve yine AB’ye üyelik doðrultusunda Türkiye’nin reformlar yapmasýný istiyordu ama bununla birlikte de ABD ile çok fazla yakýnlaþma politikasý izliyordu ki bu liberal ve “iþbirlikçi” konumu devlet açýsýndan bir tehdit olarak görülüyordu.
24 Mayýs 1993: 33 askerin öldürülmesi. Bu askerlerin öldürülmesi bir psikolojik harekettir ve bu iþin içerisinde ordunun olduðundan þüphe yoktur. Çünkü bu eylemin politik sonucu orduya yaramýþtýr. Bu askerlerin katliamýndan sonra savaþ daha da yoðunlaþmýþ (zaten 1992 konsepti bu savaþýn yoðunlaþmasýný öngörüyordu ve PKK’nýn “belinin kýrýlmasýný” öngörüyordu) ve daha önce planlanan eylemleri kolaylaþtýrmýþtýr. Bu eylem ile savaþýn tekrar baþlamasý (ki PKK ateþkes ilan etmiþti) PKK’nýn üzerine yýkýlmýþ ve “çözüm” ile ilgili bütün tartýþmalar rafa kalkmýþ ve ülke politikasýnýn gündeminden düþmüþtür.
3 Temmuz 1993: Sivas katliamý. Bu provokasyonun da ÖHD (Özel Harp Dairesi) (daha sonra ÖKK yani Özel Kuvvetler Komutanlýðý) kökenli olduðundan þüphe yoktur. RP içerisine yerleþtirilmiþ olan bazý ajanlar aracýlýðý ile halk galeyana getirilmiþ ve bu temelde gerçekleþtirilmiþ bir provokasyon olup amacý yaklaþan 1994 Mart yerel seçimleri öncesi RP’nin gözden düþmesini saðlamak ve onun politik olarak tecrit olmasýnýn saðlanmasýydý.
22 Ekim 1993: Diyarbakýr Jandarma Bölge Komutaný Tuðgeneral Bahtiyar Aydýn suikastý. Lice Tugay Komutanlýðý’nýn bahçesinde alnýndan vurularak öldürüldü. PKK’ýn üzerine atýldý ama PKK bu eylemi hiçbir zaman kabul etmedi. Muhtemelen Bahtiyar Aydýn Eþref Bitlis’e yakýn olduðu ve onun gibi düþündüðü için öldürüldü.
4 Eylül 1993: HEP kurucularýndan ve Mardin milletvekili Mehmet Sincar Batman’da faili meçhulleri araþtýrmak için gittiði bir sýrada öldürüldü. Bu da yine liberallere karþý baský ve sindirme çerçevesinde iþlenmiþ bir cinayetti.
4 Kasým 1993: Cem Ersever’in öldürülmesi. Eþref Bitlis’in öldürülmesinden sonra Binbaþý’yken istifa etti ve mevcut konsept ile anlaþmazlýða düþtüðü için tasfiye edildi. Çünkü Cem Ersever “derin devletin” sýrlarý ile ilgili olarak çok bilgiye sahipti. Örneðin Eþref Bitlis’in ve Turgut Özal’ýn ölümlerinin suikast olduðunu çok iyi biliyordu.
14 Ocak 1994: Behçet Cantürk’ün öldürülmesi. 4 Kasým 1993 günü Tansu Çiller, Ýstanbul Holiday Ýnn otelinde “PKK’nýn haraç aldýðý iþ adamlarý ve sanatçýlarýn isimlerini biliyoruz, onlardan hesap soracaðýz” dedikten sonra Kürt iþ adamlarýna karþý suikastlar baþladý. 14 Ocak 1994’te Behçet Cantürk öldürüldü. Ýki ay sonra B. Cantürk’ün avukatý Yusuf Ekinci kaçýrýldý ve öldürüldü. Yine ayný dönemde Fevzi Aslan ile yeðeni Þahin Aslan kaçýrýldý ve öldürüldü. Bu cinayetlerden iki ay sonra Saðlýk Bakanlýðý Teftiþ Kurulu Baþkan Yardýmcýsý Hakkari’li Namýk Erdoðan kaçýrýldý ve öldürüldü.
2 Mart 1994: Demokrasi Partisi (DEP) TBMM’de milletvekillikleri düþürülerek kapatýldý. Kürt liberal eðilimlerine karþý geliþtirilen bastýrma hareketinin bir parçasýydý ama daha genel olarak da PKK’nýn kuþatýlmasýnýn ve legal alanlarda etkisizleþtirilmesinin bir parçasýydý.
2 Haziran 1994: BDP milletvekili olan Pervin Buldan’ýn eþi Savaþ Buldan iki arkadaþý ile kaçýrýldý ve öldürüldü. Bu da PKK’nýn finans kaynaklarýnýn kesilmesi ve bu yöndeki Kürt iþadamlarýna verilen bir gözdaðýnýn sonucuydu.
4 Aralýk 1994: Özgür Ülke gazetesi bombalandý ve bir çalýþaný öldü. Bu da yine PKK’ya legal alanlarda açýlmýþ olan savaþýn ve onu legal alanlarda baský altýna alma ve etkisizleþtirme politikasýnýn bir sonucuydu.
25 Kasým 1995: Nesim Malki cinayeti. Ýþ adamlarýna yönelik olan cinayetlerden birisi ancak bu suikast Kürt iþ adamlarýna yönelik suikasttan faklýydý ve farklý bir amacý vardý. Ama yine ayný ekibin yaptýðý kesin.
9 Ocak 1996: Sabancý Center baskýný ve Özdemir Sabancý, Haluk Görgün ve Nilgün Hasefe’nin öldürülmesi. Ýbretlik bir baskýndýr bu ve zamanlamasý çok ilginçtir ve o günü ömür boyu unutmam mümkün deðil. Bu eylemin haberini aldýðýmýz sýrada, cezaevlerinde devam eden Süresiz Açlýk Grevi ve Ölüm Oruçlarý (12 devrimci yaþamýný kaybetti) eylemine destek için yürüyüþteydik. Tam yürüyüþ bitmek üzereydi ki DHKP/C kortejinden bu eylemin kendilerinin tarafýndan yapýldýðýna dair bir açýklama geldi. Sanki baþýmdan aþaðý kaynar su döküldü ve kendimi çok kötü hissettim. Çünkü bundan daha “aptalca” bir eylem ve zamanlama olamazdý. Bu eylem ile birlikte devlet psikolojik üstünlüðü ele geçirdi ve ölüm oruçlarýna olan toplumsal destek birden kayboldu ve devrimci hareket geniþ kitlelerden tecrit oldu. Bu eylemin bugün DHKP/C’nin yapmadýðý ve sadece üstlendiði açýða çýkmýþtýr. Bu eylemin amacý:1-Ölüm oruçlarýna olan toplumsal desteði ve sempatiyi yoketmek ve 2-Sabancý grubuna ve benzeri iþadamlarýna gözdaðý vermekti. Çünkü Sabancý Grubu 1995 yýlýnda bir rapor hazýrlamýþtý ve Kürt sorununun bu þekilde gitmeyeceði noktasýnda görüþ belirtmiþti ve kaldý ki AB’ye girme yanlýsýydý. Devlet bu eylem ile “Bir taþ ile iki kuþ vurmuþtu” ama hem de devrimci hareketin içerisindekileri kullanarak bunu yapmýþtý. Tamamen psikolojik bir hareketti.
3 Kasým 1996: Susurluk “kazasý”. Gelinen noktada Susurluk “kazasý”nýn aslýnda kaza olmadýðý ve yine aslýnda ÖKK’nin “kontrollü bir deþifrasyon hareketi” olduðu bence açýkça ortaya çýkmýþtýr. Bu kaza 28 Þubat’a giden yolda RP ve DYP’yi bitirme planýnýn önemli bir ayaðýný oluþturmuþtur. Ordu, RP’nin yükseliþini durdurmak için yapmýþ olduðu onca psikolojik harekete raðmen RP’yi durduramamýþ ve üstelik DYP’nin onunla koalisyon oluþturmasýna mani olamamýþtýr. DYP’nin RP’yi hükümete taþýmasýna bir tepki olarak Susurluk “kazasý” ve DYP’nin bitirilmesi devreye sokulmuþtur. Bu kaza 28 Þubat’a giden yolda önemli bir kilometre taþý olmuþtur ve hükümeti yýpratma politikasýnýn bir parçasýný oluþturmuþtur. Zaten DYP ondan sonra hiçbir zaman toparlanamamýþtýr. Bu kýsaca yaptýðýmýz hatýrlatmada dahi kolayca görülebileceði gibi, 1993 ve 1994 yýlý gibi bir yýl TC devletinin tarihinde yaþanmamýþtýr. Hiçbir zaman bu devletin tarihinde olaylar bu þekilde üst üste düþmemiþ ve “rastlantý” oluþturmamýþtýr. Bundan dolayý bu olaylarýn tek bir merkezden planlandýðý ve yönetildiði kendiliðinden anlaþýlýr. Ayný olaylar daha farklý bir þekilde AKP hükümetine karþý 2006-2007 arasý oldu ve 22 Temmuz 1997 seçimlerinden sonra aniden kesildi.
Ýþin ilginç tarafý, politik islamýn yükselmesini kesmek için yapýlan Genelkurmay kökenli bir çok psikolojik operasyona raðmen (aydýnlarýn öldürülmesi ve Sivas katliamý vs gibi) RP, 1994 yýlýnýn Mart ayýndaki yerel seçimlerde iki büyük þehri (Ýstanbul ve Ankara) ve yine bir çok þehrin belediye baþkanlýðýný kazanmýþ ve 1995’teki genel seçimlerde de birinci parti olarak çýkmýþtýr. Yani psikolojik hareketler bir iþe yaramamýþ ve ters tepmiþtir. 22 Temmuz 2007 seçimlerinde olduðu gibi!” (Kemal Erdem, “AZERBAYCAN DARBESÝ” VE “GAZÝ KATLÝAMI” ARASINDAKÝ BAÐLANTI ÜZERÝNE, (Bir “Devlet Sýrrý”nýn ya da “Devlet Terörü”nün Anatomisi), 19 Mart 2010, Sendika.org)
Bu yukarýda yazýlanlar 2010’nun baþlarýnda yazýldýðý için bazý eksiklikler içermektedir. Ama yazýnýn ana fikri kanýmca doðrudur. Burada düzeltilmesi gereken iki nokta bulunmaktadýr.
Türkiye tarihinde böyle bir dönemin (1993-1996) daha önce yaþanmadýðý tespiti eksiktir. Böyle bir dönem 12 Eylül Darbesi öncesinde de yaþandý ve “ortamý kýzýþtýrmak ve darbenin koþullarýný yaratmak” için özellikle 1 Mayýs 1977’den itibaren ve belirli bir plan çerçevesinde eylemler gerçekleþtirildi. Türkiye tarihinde olaylarýn böyle üst üste düþtüðü ve tek bir merkezden planlanan üç dönem bulunmaktadýr : 1-12 Eylül Darbesi’ne giderken ; 2-28 Þubat Darbesi’ne giderken ; ve 3-2005-2010 arasýnda yaþanan Ergenekon Komplosu döneminde.
Birinci ve ikinci þýktaki darbeler, “eski Türkiye” döneminde ve iktidarý elinde bulunduran ya da o zamanki iktidarýn odaðýnda bulunan Ordu’nun (kendilerine Kemalist ve Ulusalcý da demektedirler) ürünüdürler. Ama üçüncü darbe ve sýrasýnda yaþananlar, hepimizin tanýk olduðu gibi AKP-Gülen Cemaati ittifakýnýn ürünüdür. Daha sonra AKP bu dönem için, Gülen Cemaati tarafýndan “kaldýrýldýklarýný” belirtmiþtir.
Bu kýsa tarihsel çerçeveden sonra, Sivas Katliamý’na geldiðimiz zaman, Sivas Katliamý’nýn bir Refah Partisi ya da Milli Görüþ Hareketi’nin planlý bir eylemi olmadýðý ama o zaman ki “derin devlet”in, bu Milli Görüþ Hareketi’nin tabanýndaki bazý “heyecanlý insanlarý” provokasyon ile galeyana getirip ve böyle bir katliamdan sonra bu hareketi bu katliamla özdeþleþtirmek için yapýlan bir psikolojik operasyon olduðu gün gibi açýktýr. Bu provokasyon organize edildiði zaman, o zamanki devletin bütün kurumlarý, bu katliam karþýsýnda tamamen kayýtsýz kalarak bu katliamýn gerçekleþmesine “dolaylý olarak” hizmet etmiþlerdir.
Burada Milli Görüþ’ün gerici zihniyeti (ki bu zihniyet psikolojik operasyona temel saðlamýþtýr) ve bu zihniyetin tehlikeli yapýsý elbette gözardý edilemez. Zaten AKP iktidarý dönemi gösterdi ki, AKP’nin kendisinin de “eski Türkiye”nin “derin devleti”nin bütün gerici metodlarýný, onlara rahmet okutacak þekilde kullanmýþtýr/kullanmaktadýr. Ama Sivas Katliamý, her ne kadar bu hareketin tabanýndaki bazý insanlar kullanýlmýþlarsa da , Milli Görüþ Hareketi merkezli deðildir.
Devletin çok önemli kurumlarý (Ordu, polis, bürokrasi ve hükümetin bir bölümü), provakasyonun oluþmasýnýn koþullarýný dolaylý olarak yaratarak ve bazý provokatörlerle de kývýlcýmý ateþleyerek, Milli Görüþ Hareketi tabanýnda yeralan bazý insanlarýn bu provokatörlerin peþine takýlmasýný saðlayarak, bu katliamý gerçekleþtirmiþlerdir. O zamanki devletin geri planda olmasý ve alandaki insanlarý provokatörler ile manipüle etmesi, onun organize etmediði anlamýna gelmez ! Sivas Katliamý, dönemin bir Özel Harp Dairesi ya da yeni ismiyle Özel Kuvvetler Komutanlýðý operasyonudur.
Peki elimizde kanýt var mý? Elbette Hayýr! Ama olaylarý alt alta koyduðumuz ve belirli bir konjonktür içerisine yerleþtirdiðimiz zaman, bundan bu sonuç çýkmaktadýr. Bazý þeyler kanýt olmadan “akýl yolu” ile de görülebilir ki, Sivas Katliamý için bu fazlasýyla geçerlidir.
Devrimci ve demokratik hareket, “eski Türkiye”nin faþist klik ve cuntacýlarýný ve de yaptýklarýný unutmayacaklardýr. Bunlar kendilerine “Kemalist” ya da “Ulusalcý” maskeleri taksalar da. Elbette ki devrimci ve demokratik hareket, Kemalistler’in demokratik kesimleriyle ilkeli bir ittifak kuracaklardýr ve bu yeni bir demokratik cumhuriyetin kurulmasý için olmazsa olmazdýr. Ancak itinalý bir þekilde “demokrat Kemalistler” ve “ulusalcýlarý” , “faþist Kemalist ve ulusalcýlar”dan da ayýracaklardýr.
|
|
|
|
|
|
|
|
|