|
Devrimci Bülten Sayı 76 (1) |
|
|
İÇİNDEKİLER
1-Koronavirüs ve Tarihsel Gerçeklik 2-Erdoğan’ın Son Umudu 3-Devlet Bahçeli Ne Yapmak İstiyor? 4-Süleyman Soylu Meselesi Üzerine
KORONAVİRÜS VE TARİHSEL GERÇEKLİK
Koronavirüs (Covid-19) insanoğlunun tarihsel gerçekliğini, bir şamar gibi dünya toplumunun yüzüne vurdu. Bu salgın, doğa ile insan (toplum) arasındaki ilişkinin kriz durumuna vardığının en açık ve şiddetli bir belirtisidir. Kapitalist toplumda ekonomik krizler nasıl sermaye hareketlerine bir tür tepki ise, küresel ısınma, salgınlar vs. de, doğanın, insanın yanlış ve olumsuz hareketlerine karşı bir tür tepkisidir ve de savunma mekanizmalarıdır.
Doğa ile insan arasındaki krizde, insanoğlu sorunun belirtileriyle mi ilgilenecek yoksa temeline mi inecek?
Bu sorun kaçınılmaz olarak gelip temel toplumsal çelişkiye bağlanarak bu çelişkinin yapısına göre şekil almaktadır/alacaktır. İlk bakışta toplum-üstü (ya da dışı) gibi görünse de aslında toplum-içi bir sorundur ve zaten farklı sınıf ile tabakaların soruna kendi ideolojik gözlükleriyle yaklaştıkları ve bu sorunu kendi iktidar mücadelesi ve toplumsal hegemonya kurmanın araçlarından bir tanesi haline getirmeye çalıştıklarına tanık oluyoruz/olacağız.Bugün dünya toplumunun genel olarak doğa karşısında yaşadığı bir sorunu, zaten Türkiye daha minyatür halde kendi içinde yaşamaktadır.
Soruna iki düzeyde, biri felsefi-ideolojik olarak, diğeri de toplumsal ve politik olarak yaklaşmak gerekmektedir. Toplumsal ve politik alandaki ilkelerimiz ise, felsefi-ideolojik alandaki ilkelerimizin sonucunda şekillenmek zorundadır. Bu sorunu başka bir şekilde koymak da olanaklıdır: insanın doğa ile ilişkileri, kendi arasındaki ilişkilerinden bağımsız değildir ya da tersi de doğrudur, insanın kendi arasındaki ilişkileri doğa ile ilişkilerinden bağımsız değildir.
O halde sorunu ilk olarak felsefi-ideolojik düzeyde ele almaya çalışalım.
Pandemik (küresel salgın) düzeye yükselen koronavirüs salgınının gerçek tarihsel nedeni nedir?
Bu soruya doğru bir cevap vermeksizin, bu salgına karşı mücadele ya da “savaşta” doğru bir toplumsal ve politik tutumun belirlenmesi mümkün değildir. Hele de sorunu sadece tıp bilimi alanına indirgemek ve bu alanla sınırlı tutmak insanlığa yapılacak en büyük kötülüklerden birisi olacaktır.
Koronavirüs salgınının kökeninde, insanoğlunun doğayı tahrip etmesi yatmaktadır. Kapitalist üretimin rekabet odaklı ve azami kar hırsına dayalı tarihsel yapısı, artık tek toplum-içi zararlara (savaşlar, yoksulluk, yaşam düzeyinin kötüleşmesi vs.) yol açmamakta ama üretici güçlerin gelmiş olduğu düzey bakımından doğaya da büyük zarar vermektedir. Bu zararın büyümesi ve ilerlemesi, insanoğlunun varlığını da tehlikeye düşürmektedir. Çünkü insanoğlu doğanın bir türevidir yani onun gelişiminin bir tarihsel sonucudur. Varlığı tamamen doğanın dengesine bağlıdır.
Doğanın tarihsel gelişiminde sadece tek bir canlı (insan), diğer canlılardan nitelik olarak ayrışarak ve kendisini toplum biçiminde örgütleyerek, doğa ile bir çelişkiye düşmüştür. Doğa-insan çelişkisindeki tarihsel gerçeklik ise şudur: ne doğa insanı yokedebilir, ne de insan doğayı yokedebilir, çelişkinin sonucu yani çözümü ikisinin bir sentezi olacaktır: Hiçbirinin gerçek anlamda diğerinin egemenliği altına girmediği ama birbirlerinin yıkıcı etkilerini karşılıklı yönettikleri bir tarihsel denge durumu. Bunun anlamı “doğa insanlaşırken, insan da doğalaşacak”tır.
Doğa-insan ilişkisinde ya da çelişkisinde, doğa nesne, insan ise öznedir yani insanın kendisi neden değil sonuçtur. İnsanoğlu doğanın yasalarını bulup ortaya çıkardıkça ve bu yasalar aracılığıyla doğa ile ilişkisini kurdukça doğa karşısında tutunabilcektir. İnsanoğlu bilimde ne kadar gelişirse gelişsin, doğanın dengesini bozduğu ve onu tahrip ettiği müddetçe onun bu denge bozulmasının ortaya çıkardığı felaketler karşısında hep büyük bedeller ödeyecektir.
Koronavirüs pandemisi, insanoğlunun vahşi doğayı yoketmeye başlamasının sonucunda ortaya çıkmıştır. Vahşi doğa içerisine hapsolmuş olan bu virüslerin , bu alanların insanoğlu tarafından tahrip edilmeleri sonucunda giderek serbest kalmaları ve bu temasın olduğu bir noktadan küresel topluma yayılmaları gerçekleşmiştir. Bu tür virüsler milyarlarca yıldan beri varolmaktadırlar ve çeşitleri de yine o kadar çoktur. Kısacası bu pandemik salgın bugün bitse dahi, insanoğlunun doğa karşısındaki tutumu değişmediği müddetçe yarın bir başkasının ortaya çıkması kaçınılmazdır.
İnsanoğlu bir yandan doğayı tahrip ederek, diğer yandan da sürekli olarak onun sonuçlarıyla uğraşamaz ve kaldı ki böyle bir durumda bu savaşı hiçbir zaman kazanamaz. Sadece sorunun belirtileriyle uğraşan bir politika hem bir zaman kaybı hem de büyük bir felakettir.Sorunun çözümü insanoğlunun doğa karşısında geri çekilmesi yani onu tahrip eden, başta küresel ısınma olmak üzere, vahşi doğayı yokeden bütün pratikleri yoketmesidir. Ama bu ise ulusal bir politika çerçevesinde çözüme bağlanacak bir durum değildir. Sorunun çözümü uluslararası işbirliğinden geçmektedir.
İşte insanoğlu için bütün sorun da burada başlamaktadır.
Bu pandemik salgında, nasıl jeopolitik ve ulusal kaygıların, uluslararası işbirliğinin önüne geçtiğini gördük. Özellikle ABD’nin bunu çok açıktan yapması ve bu salgın sonrasında kendisi açısından iyi bir jeopolitik konum elde edebileceği öngörüsünde hareket etmesi, bundan sonra bu tür salgınların nasıl ele alınacağı noktasında da bir gösterge oluşturmaktadır.
Ulusal ekonomilere fazla yük getirdiği için bazı devletlerin (ki başta Trump’ın ABD’si), küresel ısınmaya karşı oluşturulan uluslararası işbirliğinden çekilmesi ve tek başlarına hareket etmelerine benzer bir şekilde, bundan sonra da bu tür salgınlara karşı güçlü bir uluslararası işbirliğinin ortaya çıkacağını beklemek boşunadır. Ulusal içe kapanıklık, ilk bakışta soruna kısa vadeli bir çözüm gibi görünse de, sorunun çözümü uluslararası işbirliğinden geçmektedir.
Pandemi (küresel salgın) aynı zamanda toplumların hem yapısal sorunlarını açığa çıkardı hem de bu sorunların çözümü için nerelere yoğunlaşılması gerektiğini gösterdi. Sağlık sektörünün özelleştirilmesinin ve bu sektörde kamunun dışlanmasının ne kadar büyük bir yanlış olduğu tamamen ortaya çıktı. Yekpare bir kamu sağlık sektörünün bu tür salgınlar karşısında esnek bir yapıya olanak sağladığı ve bu tür salgınlar karşısında etkili bir örgütlenme olduğunu ortaya koydu. Salgın aynı zamanda toplumsal sermayenin hangi sektörlere ve hangi biçimlerde ve oranda yatırılması gerektiği noktasında da bir gösterge oluşturmaktadır.
Bütün mesele bu tarihsel göstergeler toplum tarafından bilince çıkarılacak mıdır?
Hemen bilince çıkarılmayacaktır. Çünkü dünya toplumunda yeni bir dağıtım ve bölüşüm ilişkilerini gerektirmektedir, ki emperyalist sermaye bunu hemen kabul etmeyecektir. Bir kişinin bir sorun karşısında geçirmiş olduğu evrimin (bilinçlenme, amaç oluşturma, karar alma ve irade koyma gibi) bir benzerini dünya toplumları geçirmek zorundadır ve bu da sınıflar mücadelesi biçiminden geçmek zorundadır.
İşçi, emekçi ve orta sınıflar daha ekolojik bir program ile ortaya çıkarak, kamu sektörünü daha fazla öne çıkararak ve doğa karşısında insanoğlunun tutumundan hareketle soruna çözüm aramaya çalışırlarken, büyük sermayenin temsilcileri sorunun temeline inmeyerek tam tersine sorunu bir ilaç geliştirme ya da aşı geliştirme sorununa indirgeyerek her alanda doğa ile uyumlu bir ilişkinin ortaya çıkması için gereken toplumsal dönüşümlerden özenle kaçınmaya çalışacaklardır. Faşist ve muhafazakar hareketin yakın zamanda, küresel ısınma ve salgın gibi sorunları, göçmen karşıtı politikalar gibi ele aldıklarına tanık olacağız. Hatta salgın sorunu, ilaç ve sağlık şirketlerinin desteklenmesi ve bunların etrafında yeni bir ekonomik örgütlenmeye dahi neden olacak ve teknolojideki üstünlük hem içte hem de dışta halkların soyulması için büyük bir tarihsel kaldıraç haline getirilmeye çalışılacaktır.Savaş sanayiinde olduğu gibi…
Büyük sermayeye karşısında mücadelesinde işçi ve emekçiler, doğa nezdinde büyük bir müttefike sahip oldular. Bugüne kadar ileri sürmüş oldukları ekolojik ve toplumsal politikalar hep görmezlikten gelinmiş ya da dikkate alınmamıştır. Ama doğa bir-kaç ay gibi kısa bir sürede, sorunun aciliyetini bütün dünya toplumlarına göstermiştir. Doğa-insan ilişkisinin daha dengeli ve doğru bir tarihsel temele oturabilmesi için, insanoğlunun kendi içerisindeki mücadelesinin işçi ve emekçiler lehine belirli bir noktaya getirilmesi şarttır. Salgın ve küresel ısınma toplumsal çelişkileri daha da keskinleştirecektir.
Son olarak çok önemli bir noktayı ele alarak makaleyi bitirmeye çalışalım.
Pandemi bir çok aydın ve çevreye göre kapitalizmin sonuna geldiğini ve sosyalizme hemen geçilmesi gerektiğini göstermektedir. Bu uzun ve derin bir tartışmadır ancak bugünkü kapitalizmin alternatifi sosyalizm değildir. Bugünkü kapitalizmin alternatifi kamu sermaye odaklı ve özel kapitalizmin ona bağlandığı ama ulusal olmayan ve daha çok bölgesel karakterli bir devlet kapitalizmidir. Elbette bunun da gerçek bir demokrasi ile yani demokratik özerklik temeline dayanan bir demokrasiyle el ele gitmesi gerekir.
Küreselleşme yanlış değildir ve bu yönde ilerlenmelidir ancak özel kapitalizm biçiminde değil ama devlet kapitalizmi biçiminde bir küreselleşme ortaya çıkmalıdır. Bir çok devlet kapitalisti devletin, oturmuş bir demokrasiyle birbirlerine bağlandığı ve bu temelde uluslararası kurumların daha da güçlendirildiği bir yeni dünya düzeni gereklidir, ki böyle bir yeni düzen, sınıflar mücadelesi aracılığıyla ortaya çıkacaktır.
DEVRİMCİ BÜLTEN
|
|
|
|
|