AKP’NÝN DENGE SÝYASETÝNÝN SONUNA MI DOÐRU?
Kemal Erdem
Tek konjonktürel deðil ama tarihsel baðlamda da çok önemli geliþmeler yaþanmaktadýr ve bu geliþmelerin doðru bir þekilde belirli bir tarihsel baðlam içerisine yerleþtirilmesi ve de analiz edilmesi büyük önem arz etmektedir. Bütün teorik göstergeler, tarihte yaþanmýþ olan bir çok önemli tarihsel dönemeçlere benzer bir tarihsel dönemecin eþiðinde bulunduðumuzu göstermektedir.
O halde bu dönem ne ile karakterizedir?
Bu dönem, Ortadoðu baðlamýnda geliþen emperyalist paylaþým savaþýnýn daha da derinleþeceði ve sertleþeceði ve de bu temelde yeni bir ittifak ya da ittifaklar yapýsýnýn ortaya çýkacaðýyla karakterizedir. Ýçine girmekte olduðumuz konjonktürün tarihsel sonuçlarýna kadar gitmesiyle, orta ve uzun dönemde baþka bir dünyanýn ortaya çýkmasý büyük bir olasýlýktýr.
Giderek Trump ABD’si, Ýsrail, Körfez Monarþileri ve AKP Türkiyesi’nin oluþturduðu bir ittifak yapýsýnýn ortaya çýkmaya baþladýðý ya da en azýndan olaylarýn bu yönde ilerlediði görülmektedir. Bu ittifakýn sivri ucu, Ýran ve Suriye rejimlerinin yýkýlmalarýna yönelmiþ, bununla birlikte AB’nin zayýflatýlmasýný ve Rusya ile Çin’in de sýkýþtýrýlmasýný ya da kuþatýlmasýný öngörmektedir. En azýndan bu stratejik vizyon yeni ABD yönetiminindir ve bu yeni vizyona baþta Türkiye olmak üzere, Körfez Monarþilerini de ortak etmek istemektedir. ABD’nin tek taraflý yaklaþýmýnýn ürünü olan bu yeni stratejik vizyon, geçmiþ ittifak sistemlerinin köklü bir dönüþümü riskini de içinde barýndýrmaktadýr.
Bu noktaya nasýl gelinmiþtir?
Aslýnda þu anda yaþanýlan geliþmelerin altýnda yatan temel neden, küreselleþme ve bunun tarihsel sonuçlarýdýr. Bu genel tarihsel çerçevedir. Bir de bunun yanýnda ya da tarihsel çerçevenin içerisinde ve ona göre daha küçük ölçekte yaþanan konjonktürel geliþmeler bulunmaktadýr ki, genel tarihsel çerçevenin baskýsý altýnda ortaya çýkan rastlantýsal geliþmelerdir. Rastlantýsalýn, tarihsel olandan ayýrýmý, mutlak olmamasý (göreli) ve farklý biçimler içerisinde geliþme olasýlýðýnýn da olmasýnda yatar. Eðer bir rastlantýsal biçim varolmuþsa, bu diðer rastlantýsal biçimlerin varolma olanaklarýnýn ortadan kalkmýþ olmasý anlamýna gelir. Hiç kuþkusuz bu da bir çok olayýn bileþkesi sonucunda ortaya çýkmaktadýr. Tarihsel olan ise mutlak ve deðiþmez olandýr ve bütün rastlantýsal olaylar zincirinin ve akýþýnýn onun “organik bütünlüðü” ile belirli bir doðrultuda iliþki kurmasý ya da kurmak zorunda olmasý anlamýna gelir.
Bu ilkeler ýþýðýnda, genel tarihsel çerçeveden konjonktürel çerçeveye ve oradan da anlýk geliþmelerin karmaþýk döngüsüne inerek, bundan sonraki olaylar zinciri ve akýþýnýn genel yönünü anlamaya çalýþarak, AKP fenomenini doðru tarihsel baðlamýna yerleþtirmeye çalýþalým.
Küreselleþme tarihsel geliþiminin belirli bir anýnda karþýtýna dönerek, Transatlantik ittifak sisteminde büyük bir tarihsel kýrýlmaya neden oldu. Aslýnda bu durum, potansiyel olarak küreselleþme fenomeninin içerisinde bulunuyordu ama ne zaman ortaya çýkacaðý yani kuvveden fiile çýkacaðý bilinmiyordu.
Emperyalist ülkelerden dýþarýya sermaye ihracýnýn, bir gün emperyalist ülkelerin iç yapýlarýnda önemli sorunlara yol açacaðý, kapitalist üretim iliþkileri içerisinde önceden varsayýlmýþ olan bir durumdur.Örneðin kar oranlarýnýn düþme eðilimi yasasý budur. Bir toplumda karýn kaynaðý ücretli emektir ve ücretli emeðin sermayenin küreselleþmesiyle sürekli olarak bir toplumda düþmesi, bir toplumda genel kar oranýnýn düþmesi üzerinde etkide bulunur. Her ne kadar faaliyetini baþka ülkeye kaydýran þirketin karýnda bir yükselme olsa da, bu toplum için farklý sonuçlar üretir. Bu fenomen, sanayileþmenin ilk geliþme döneminde tarýmýn çözülmesi sonucunda ortaya çýkan artý-nüfus fazlasýna benzemektedir. Tarýmsal nüfusun çözülmesi, bütün sanayi tarafýndan emilememiþtir ve bunun sonucunda ciddi sosyal bunalýmlar ortaya çýkmýþtýr. Ayný durum bugün küreselleþme fenomeninde de görülmektedir. Emperyalist toplumlar küreselleþme temelinde yeniden þekillenirken, sermaye ihracý sonucunda ortaya çýkan iþsizler ordusu, þirketlerin dýþ ülkelerdeki geliþmeleriyle ayný ölçüde yeni iþ alanlarýna ve sektörlere geçememektedir. Bu dekalaj yani fark sürekli büyümektedir ve emperyalist toplumlarý baský altýna almaktadýr.
Küreselleþme uluslararasý sistemde iki farklý sonuca neden olmuþtur: Emperyalist ülkelerde orta sýnýflarýn yýkýmýna neden olurken, sermaye ihracýnýn yaþandýðý yerlerde (örneðin Çin ve benzeri ülkelerde) orta sýnýflarýn geliþimine ve refah düzeylerinin yükselmelerine neden olmaktadýr ve bu çeliþki giderek uzlaþmaz bir hal almaktadýr.
Ýþte ABD’de Trump olgusu, bu küreselleþme fenomeninin emperyalist bir ülkede yaratmýþ olduðu olumsuz tahribatýn sonucudur. Küreselleþmeden zarar gören orta sýnýflar ve yine emekçi kesimlerin önemli bir kýsmý, faþist bir popülistin arkasýna takýlarak ve küreselleþmeye set çekmek isteyerek ve de bunu da korumacýlýða dönerek yapmak istemektedirler. Ancak burada , faþist kliðin orta sýnýflar ve ezilen kesimler içerisindeki huzursuzluðu istismar etmesi gözden kaçmamalýdýr. Emekçi kesimler bir alternatifsizlikten dolayý bu faþist popülizmin arkasýna takýlmýþlardýr.
Transatlantik ittifak sistemi, Ýkinci Dünya Savaþý’dan sonra, küreselleþme zemininde þekillenen ve güçlenen bir sistemdi. AET, NATO ve daha sonra AB, hepsi bu küreselleþme temelinde ortaya çýkmaktaydý. Þimdi bu sistemin, üstelik de ABD gibi zamanýnda küreselleþmenin liderliðini yapan merkezi bir ülkede stratejik darbe yemesi, kaçýnýlmaz olarak Transatlantik ittifak sisteminin parçalanmasýna ya da zayýflamasýna yol açacaktýr. Trump kendisi açýsýndan mantýklý davranmaktadýr. Küreselleþme ve sonuçlarýna, bizzat küreselleþme döneminin kurum ve ittifak yapýsýyla karþý duramaz ve de bundan dolayý eski iliþki sistemlerini de zayýflatmaya çalýþmaktadýr.
ABD toplumundaki bu tarihsel kýrýlma, bazý konjonktürel olaylar ve geliþmelerle birleþmiþtir: - 1- Barack Obama döneminde ortaya konan stratejik vizyon baþarýsýzlýða uðramýþtýr. Bu baþarýsýzlýðýn en büyük nedeni, bazý olay ve olgularýn Obama yönetimi tarafýndan yanlýþ okunmasýdýr. Örneðin AKP ve Müslüman Kardeþler Hareketi gibi. Bunun sonucunda ABD’nin Körfez Monarþileri ve AKP’den stratejik ayrýþmasý ortaya çýkmýþtýr.
- 2- AKP Türkiye’yi Batý’dan stratejik olarak uzaklaþtýran ve Doðu emperyalistlerine taktik olarak yaklaþan ve bu temelde Stratejik Denge Konumu temelinde geniþ bir manevra alaný elde ederek, ABD ile Rusya arasýndaki çeliþkiler üzerinde derinleþtirici etkide bulunmuþ ve de her iki tarafý daha fazla taviz vermeye zorlamýþtýr. AKP’nin bu denge politikasý, yeni rejimin içeride saðlamlaþmasýna da yol açarak, Batý’da onun erken yýkýlma ihtimalini yok etmiþtir.Bu politika yeni ABD yönetiminin tercihlerinde önemli bir yere sahiptir.
- 3- PKK bölge ve dünya olaylarýný yanlýþ okuyarak, stratejik bir darbe yemenin eþiðine gelmiþ ve bu durum AKP’nin ayakta kalmasýna ve yeni rejimini az çok oturtmasýna neden olmuþtur.
- 4- AKP’nin yeni faþist rejimini oturtmasý ve Suriye’de denge politikasý temelinde nüfuz bölgeleri oluþturmasý, AB üzerinde önemli kozlar elde etmesine neden olmuþtur. Suriye’de elde etmiþ olduðu “büyük cihatçý terörist portföyü” ve “mülteci ihracý tehditi”, Avrupa karþýsýnda tek önemli direnme araçlarý olmayýp, bu araçlar üzerinden AB’nin politik dengesini bozma olanaðýný da ona vermiþtir. AKP dolaylý olarak Avrupa’daki Neo-faþistlerin güçlenmelerine yol açan politikalar uygulamaktadýr. Brexit bizzat bu politikanýn sonucudur.
- 5- Rusya ve Ýran, Suriye’de yeni bir politikanýn kapýsýný aralayarak ve bu temelde Suriye’de Türkiye’ye tavizler vererek, onu ABD ve müttefiklerinden ayýrma politikasý izlemiþlerdir. Yeni ABD yönetimi ise , Rusya ve Ýran’ýn açmýþ olduðu bu pazarlýk politikasýný en üst düzeye taþýyarak, Ortadoðu ve dünya politikasýný kökünden deðiþtirecek bir politikayý devreye sokmuþtur.
Yeni ABD yönetimi, küreselleþme ideolojisiyle kopuþtuðu için, ittifaklarýný eski ABD yönetimlerinden farklý bir þekilde örmektedir. Eski ABD yönetimleri, küreselleþme aracýlýðýyla ABD hegemonyasýný yaymaya çalýþýrken, yeni ABD yönetimi korumacýlýk ve “ulusalcýlýk” üzerinden bunu yapmaya çalýþmaktadýr. Bu yeni bakýþ açýsý, ABD çýkarlarýna uyduðu ve hizmet ettiði ölçüde, her türlü otoriter ve faþist rejimlerin koþulsuz desteklenmesini içermektedir. Yine bu yeni bakýþ açýsýna göre, AB’nin politik ve ekonomik entegrasyonunun kompakt bir þekilde ilerlemesi de ABD çýkarlarýna uygun deðildir. NATO þemsiyesi altýnda, parçalanmýþ, zayýf ve daðýnýk bir Avrupa en uygun olanýdýr. Bu anlayýþ ABD’nin, Avrupa’nýn Neo-faþist hareketleri ve iktidarlarýyla ikili iliþkiler geliþtirebilmesine olanak saðlayacaktýr. Soðuk Savaþ döneminde, faþist Ýspanya ve Portekiz rejimleriyle olduðu gibi.
Ýþte yeni ABD yönetimindeki bu anti-küreselleþmeci ve faþist anlayýþ, Ortadoðu jeopolitiðine de farklý yaklaþma olanaðýna da kapý aralamaktadýr. Madem AB’nin zayýflamasý yeni ABD yönetiminin hedefleri arasýndadýr, Türkiye’nin AB üyesi olmasýna ve temelde burjuva-demokratik dönüþümüne de gerek yoktur. Çünkü ABD genel olarak Avrupa ile olan iliþkilerini farklý bir temele oturtmak istemektedir ve çok parçalý bir Avrupa oluþturarak, NATO þemsiyesi ya da farklý bir güvenlik filesi etrafýnda (bu çok parçalý da olabilir) , Avrupa’yý kendi nüfuzu altýna almak istemektedir. Bu yeni bakýþ açýsý, Türkiye’ye yaklaþýmý da kökünden deðiþtirmektedir.
Yeni ABD yönetimi açýsýndan, Türkiye’nin demokratik reformlar yaparak ve bu temelde AB ile bütünleþip, Ortadoðu’da baþta Ýran olmak üzere statükoyu korumasý politikasýndan vazgeçirilmesi, geçen zaman zarfýnda görülmüþtür ki, artýk mümkün deðildir. Çünkü AKP yeni bir faþist rejim inþasýna yönelmiþ ve üstelik Türkiye’yi iki güçlü emperyalist kampýn ortasýna Stratejik Denge Konumu temelinde yerleþtirmiþtir. Bu durum, onun AB ile yakýnlaþmasýna engel teþkil ettiði gibi, AKP’nin ideolojik ve politik karakterine de terstir.
Yeni ABD yönetimi, Türkiye’yi Ýran’ýn kuþatýlmasý ve rejimin yýkýlmasý stratejisine angaje etmek için yeni bir politik yol bulmuþtur ve bu yeni yol anti-küreselleþmeci ideolojik yaklaþýmýn sonucunda ortaya çýkmýþtýr. Yeni ABD yönetimi, Ýran’ýn kuþatýlmasý stratejisinde, Ýsrail, Körfez Monarþileri ve Türkiye’nin birlikteliðinden oluþan bir ittifak yapýsý geliþtirmek istemektedir. Bu noktada Ýsrail ve Körfez Monarþileriyle ittifakta fazla bir sorun yoktur ancak Türkiye ile aranan ittifak iliþkisinde büyük sorunlar mevcuttur. Çünkü Türkiye stratejik denge konumu temelinde, Rusya ve Ýran ile önemli bir iþbirliðine sahiptir ve bu iþbirliði, ekonomiden (petrol, gaz ve nükleer santraller inþasý), askeri (S-400 savunma sistemleri gibi) ve politik (Suriye’de güvenli bölgeler oluþturmak gibi) alanlara kadar uzanan geniþ bir yelpazeye sahiptir. Türkiye Doðu’lu güçlerle bu iþbirliðini, ancak bu iþbirliðini devasa boyutlarda aþan bir iþbirliði çerçevesinde býrakabilir. Türkiye’ye taviz politikasýnýn kapýsýný, Türkiye’yi Suriye’ye çekerek bizzat Rusya ve Ýran aralamýþtýr. Ýþte yeni ABD yönetimi, bu sürekli el yükseltme politikasýný daha da yükseðe taþýmýþtýr.
Eski ABD yönetimlerinden farklý olarak yeni ABD yönetimi, Türkiye’ye þöyle bir ittifak çerçevesi önermektedir: - 1- AB’ye üyelik için demokratik reformlar yapmana gerek yoktur. Ýçeride Panislamist-Pantürkist bir rejim için ellerin serbesttir. Avrupa’dan gelecek baskýlarý da ABD olarak göðüslemeye hazýrým.
- 2- PKK’nin Kandil’de ezilmesine tam destek vereceðim.
- 3- Rojava’nýn yarýsýný iþgal edebilirsin ama PYD ile YPG’ye dokunmayacaksýn. Çünkü bu güçler Ýran rejiminin yýkýlmasýnda PJAK olarak kullanýlacak güçlerdir. Yine gelecekte Suriye rejiminin devrilmesinde de. Ama bu güçler Türkiye’ye tehdit oluþturmayacaklar.
- 4- Musul ve Kerkük petrollerine dolaylý olarak, Irak Sünnileri aracýlýðýyla el koyabilirsin.
- 5- ABD’nin ve Körfez Monarþilerinin güdümündeki bütün cihatçý teröristler, Türkiye’nin güdümündeki teröristlerle ortak bir cephede bir araya getirilerek, Ortadoðu’da Ýran ve Suriye rejimlerinin yýkýlmalarýnda kullanýlacaklar.
- 6- Suriye rejiminin yýkýlmasý, Ýran rejiminin yýkýlmasýna baðlýdýr.
- 7- Ýran ve Suriye rejimleri yýkýldýktan sonra, bölge ABD liderliðinde, Türkiye, Ýsrail ve Suudi Arabistan baþta olmak üzere Körfez Monarþileri arasýnda bölüþülecektir.
- 8- Bu politikaya Ýngiltere ve Almanya ortak edilecek ve Fransa karþý durduðu müddetçe de tecrit edilecektir.
Yeni ABD yönetimi, Rusya ve Ýran’ýn Türkiye’ye Suriye’de ortak güvenli bölgeler oluþturma taviz politikasýna, Türkiye’ye bütün bölgeyi ortak paylaþma önerisiyle karþýlýk vermektedir. Böyle bir anlaþmanýn yapýldýðýndan kuþku yoktur ve bu noktada bir çok emare bulunmaktadýr: 1-Devlet Bahçeli ve MHP’nin AKP’yi koþulsuz desteklemesi. 2-Erdoðan’ýn son dönemlerde Lozan Anlaþmasý’ný tartýþmaya açmasý ve Lozan’da alýnanýn asgari olduðunu belirtmesi, ki azamisi Musul ve Kerkük bölgelerini içine alan ilk Misak-ý Milli sýnýrlarýdýr. 3-ABD’nin PKK’nin üç önemli liderini (Cemil Bayýk, Murat Karayýlan ve Duran Kalkan) tasfiye edebileceðini açýklamasý. 4-Barýþ Pýnarý Harekatý ile Rojava’nýn yarýsýnýn Türkiye’ye býrakýlmasý. 5-IÞÝD’cilerin Türkiye býrakýlmasý ve Barýþ Pýnarý Harekatý ile açýlan güvenli bölgenin bütün cihatçýlar için bir toplanma alanýna çevrilmesi. 6-El Bagdadi’nin öldürülmesi ya da yok edilerek yeni iþbirliðinin önünün açýlmasý.
ABD yönetimi açýsýndan buradaki temel sorun, Erdoðan ve AKP’nin bu iþbirliðine taktik mi yoksa stratejik mi yaklaþtýðýný bilememesidir. Bundan dolayý da Erdoðan karþýsýnda iþi sýký tutmaktadýr.Bu nokta çok önemli olup, biraz daha ayrýntýlý analiz edilmesi gerekmektedir.
Erdoðan hükümete ve iktidara geldiðinden itibaren, ABD Baþkanlarý karþýsýnda hep doðru bir tutum belirledi. Bu tutumun özü dolaylý stratejik tutum olup, taktikleri de bu stratejiye özgü olmuþtur. Buna göre ABD yönetimlerini direk karþýsýna almadan, dolaylý bir þekilde onlarýn stratejilerini baltalamak þeklinde olmuþtur. Erdoðan ABD yönetimlerine hep sözler vermiþ ama verdiði sözleri farklý ve dolaylý yollardan uyguladýðý politikalarla yok etmiþtir ve bu temelde zaman kazanarak kendi iktidar yolu üzerindeki engelleri teker teker temizlemiþtir. Kýsaca bu noktada Erdoðan’ýn yaptýklarýný özetlersek: - 1- G. W. Bush dönemi: 1 Mart Tezkeresi’nin reddedilmesi. Bir çok kiþi 1 Mart Tezkeresi’nin Deniz Baykal tarafýndan reddedildiðini sanmaktadýr. Ama bu doðru deðildir. AKP’nin ABD ile Irak savaþýnda beraber hareket etmesinde çýkarý yoktu. Ama yeni hükümete geldiði için, ona Hayýr deme olanaðýna da sahip deðildi. Erdoðan 1 Mart Tezkeresi’nde ABD’ye þeytanca bir plan uyguladý. Tezkere’yi geçirmeyecek ama sorumluluðunu da baþkalarýnýn ama özellikle de bastýrmak istediði Ordu’nun üzerine atacaktý. Deniz Baykal ile yapmýþ olduðu ve bir þehir efsanesine dönüþen görüþmede Erdoðan , bu tezkere Meclis’te onaylanýrken CHP’nin tam olarak nasýl oy vereceðini öðrenmek istiyordu ki, bu bilgiyi en doðru þekilde Baykal verebilirdi. Bu görüþmede CHP’nin blok olarak tezkere karþýsýnda oy vereceðini anlayan Erdoðan (ki CHP’nin oylarý reddetmeye yetmemekteydi), dönemin Meclis Baþkaný Bülent Arýnç’ý görevlendirerek, tezkerenin geçmemesi için gerekli oyun (ki otuz kadardý) AKP içerisinde saðlanmasýný ve garanti edilmesini organize etti. Böylece dolaylý bir þekilde ABD’nin politikasýný baltaladý ve dönüp ABD’ye “Benim partim ezici olarak Evet oyu verdi, ama benim parti içindeki Ordu’cu kesimler ve CHP beraber hareket ederek tezkereyi reddetti” açýklamasý yaptý. Erdoðan bu taktikle hem ABD’nin politikasýný baltalamýþ hem de bu baltalamanýn sorumluluðunu Ordu ve ulusalcýlarýn üzerine atmayý baþarmýþtýr.
2004-2005 yýllarýnda AKP hükümetinden umudunu kesmeye baþlayan G.W. Bush hükümeti, giderek Ordu’ya ve ulusalcýlara yaklaþmaya baþlamýþ ve tam bu dönemde de Bill Clinton döneminde ABD’ye getirilen Fethullah Gülen’e oturum vermeyi reddederek ABD’den ayrýlmasý baskýsýný yoðunlaþtýrmýþtýr. Amaç 2007 yýlýndaki Genel Seçimler’e giderken Ordu aracýlýðýyla AKP karþýtý güçler ile ittifak kurup ve AKP’yi bu seçimlerde hükümetten indirip, ABD ile iþbirliði yapacak yeni bir hükümet kurmaktý. AKP-Gülen Cemaati Ýttifaký, ABD’nin bu politikasýna 2005 yýlýnda Ergenekon Komplosu’nu devreye sokarak karþýlýk verdi ve giderek Ordu üzerinde büyük bir baský kurdu. 2007 ekonomik krizi ABD’yi felç edince ve Barack Obama’nýn daha bir yýl önce seçileceði belli olunca, G.W.Bush ile bilek güreþini Erdoðan kazandý.
- 2- B. Obama dönemi: Obama’nýn seçileceðinin ve Bill Clinton döneminin politikalarýný devam ettireceði belli olunca, Erdoðan rahat nefes aldý ama yine de içeride iktidarý daha kýrýlgan ve saðlam deðildi. ABD ve AB’nin içerideki muhaliflere yaklaþmasýnýn önlenmesi hayati önemdeydi ve bunun için oyalanmalarý gerekmektedeydi ve kaldý ki Gülen Cemaati ile ittifak sonlanmaya doðru gidiyordu. Erdoðan zaman kazanmak için, PKK ile açýlým politikasýný (ki uzun zamandan beri ABD isteðiydi) devreye soktu. Amaç bir çok seçim sürecini kazasýz-belasýz atlatarak ve rejimi kökleþtirerek yýkýlamaz bir hale gelmekti. Bir yandan PKK ile açýlým yapýlýrken, diðer taraftan da þiddetli savaþa dönüþ için taktikler geliþtiriyordu.
Yine Obama döneminde Erdoðan Ýran’a karþý uygulanýlan ambargoya görünürde katýlýrken, arka planda Rýza Sarraf gibileriyle de bu politikayý baltalýyordu.
ABD ve NATO ile Suriye’deki muhalifleri eðitmek için oluþturulan “Eðit-Donat Programý”na katýlan Türkiye, daha sonra bu programýn içini, eðitilenleri El Nusra’ya ispiyonlayarak tamamen boþaltmýþ ve ABD’yi boþa düþürmüþtür. Erdoðan Obama’yý da eli boþ göndermiþtir.
Ýþte yeni ABD yönetimi, Erdoðan’ýn bu onbeþ-onaltý yýllýk ABD karnesini çok iyi biliyor ve dolaylý stratejik tutum temelinde Erdoðan’ýn ABD’ye yeni bölgesel strateji temelinde Evet diyeceði, ama baþka yollarla da bunu baltalayacaðý kaygýsýný taþýmaktadýr. Ýþte tam da bu noktada temel bir soyutlama yaparak, analizimize devam edelim: Yeni ABD yönetimi, Erdoðan ve AKP’ye verdiði ya da vermek istediði tavizlerle, onun Stratejik Denge Konumu’nu yok ederek, tamamen ABD’ye baðlamak istemektedir; ancak Erdoðan ve AKP ise, sýký sýkýya bu Stratejik Denge Konumu’nu koruyarak ve ABD’nin stratejisine tam angaje olmadan alabileceðinin azamisini elde ederek, Trump’ý geçmiþte G.W.Bush ve Obama’yý boþa düþürdüðü gibi boþa düþürmek istemektedir. Yani Erdoðan bu iliþkiye taktik yaklaþmaktadýr.
Erdoðan Türkiye’nin þu an elde etmiþ olduðu Stratejik Denge Konumu’nu hemen terkedecek kadar ne amatör ne de bilgisizdir. Bunun tarihsel sonuçlarýnýn ne olacaðýný çok iyi bilmektedir.
Peki Erdoðan Trump ile iliþkisinde neye güvenmektedir?
Aslýnda bunun cevabý herkesin gözünün önünde bulunmaktadýr: Erdoðan ABD iç siyasetindeki politik bölünmeden güç almaktadýr ve bu bölünme ise Demokrat ve Cumhuriyetçi Parti arasýndaki ideolojik ve politik ayrýlýktan kaynaklanmaktadýr. Erdoðan bütün seçimleri kazanýrken, karþýsýndaki ABD Baþkanlarý sürekli deðiþmekte ve bu deðiþim ise “sil-baþtan”a neden olmaktadýr. Erdoðan’ýn bu sefer üzerine oynadýðý temel olgu, Trump’ýn ikinci defa seçilememesi ya da azil edilmesidir. Eðer böyle bir durum olursa, Erdoðan bundan karlý çýkmýþ olacaktýr. Çünkü Stratejik Denge Konumu devam etmiþ olacak, Trump ile baþlatýlan süreçten dolayý Rojava’nýn yarýsý alýnmýþ ve hareket alaný geniþlemiþ olup ama Trump’ýn Ýran’ý yýkma stratejisine de angaje olmamýþ olacaktýr.
Peki ya tarih farklý bir þekilde geliþirse? Yani Trump ikinci defa Baþkan seçilirse ve azil süreci olmaz ise Erdoðan ne yapacak? Þimdi de kýsaca bu noktayý analiz etmeye çalýþalým. Ama bu sorunu ele almadan önce bu sorun ile yakýndan baðlantýlý olan bir baþka sorunu alýp, o sorun üzerinden bu sorunu çözmeye çalýþalým.
Erdoðan’ýn en zayýf noktasý Devlet Bahçeli ve MHP ile yaptýðý ittifaktýr. Erdoðan iç politikada zayýfladýðý için MHP’ye yanaþmýþ ve daha sonra da bu ittifaka baðýmlý hale gelmiþtir. Normal koþullarda bu ittifakýn kendisine bir zararý yoktur ancak ABD yönetimindeki geliþmeler ile bu ittifak iliþkisi birleþince, iþin rengi deðiþecektir.
Yeni ABD yönetiminin yani Trump’ýn Erdoðan’a sunmuþ olduðu bölgesel stratejiyi en çok Devlet Bahçeli ve MHP istemektedir. Çünkü bu kurulduðundan beri MHP’nin temel vizyonunu yansýtmaktadýr. Yani Devlet Bahçeli ve MHP, Trump’ýn stratejik ittifak önerisine stratejik yaklaþmaktadýr ama Erdoðan taktik yaklaþmaktadýr. Ýþte bütün sorun da burada baþlamaktadýr.Erdoðan görünürde Trump’ýn stratejisini kabul ederken, MHP’yi de kendisine baðlamaktadýr. Çünkü MHP ile iþbirliði, ABD ile böyle bir strateji üzerinde uzlaþýldýðý üzerinden gitmektedir. Eðer Erdoðan Trump ile böyle bir iþbirliðinden kaçýnýrsa, MHP kendisini terkedecektir. Bundan dolayý umudu ABD seçimlerinde Trump’ýn kaybetmesi ve bu temelde zaman kazanmadýr.
Ama yok eðer Trump ikinci defa seçilirse, iþte o zaman Erdoðan’ýn hiçbir kaçacak yeri kalmayacaktýr. Trump yönetimi MHP ile iliþkileri geliþtirecek, AKP’yi bölmeye çalýþacak, ekonomik kriz tehditi ve yine baþka tehditleri de devreye sokarak Erdoðan’ý zayýflatmaya çalýþacaktýr. Özellikle Gülen Cemaati, MHP içerisinde tekrar canlanacak ve bizzat Gülen Cemaati’ni MHP içerisine þýrýnga edecek olan ABD olacaktýr. Bir çok yönden Erdoðan’ýn kýskaç altýna alýnmasý, onun istemediði halde ABD ile bölgesel bir stratejik iþbirliðine sürüklenmesine neden olacaktýr. Çünkü içerideki iktidarýný sürdürmesi, bu dýþ desteðin sürmesine baðlý olacaktýr.
Devlet Bahçeli ve MHP, ideolojik ve politik olarak dar bir ufka sahiptirler. Ayný þeyi Erdoðan ve AKP için söylemek mümkün deðildir. Ancak olaylarýn baskýsý ve bir çok olgunun kontrol edilmesinin zorluðu, ABD ile taktik olarak baþlatýlan iliþkinin, stratejik bir mecraya sürüklenmesine neden olabilir. Erdoðan’ýn bir çok olayýn baskýsý altýnda, ABD ile stratejik bir ittifaka sürüklenerek, Stratejik Denge Konumu’nu terketmesi, iþte onun iktidarýnýn sonunun baþlangýcý olacaktýr.
Yok eðer ABD’de Demokrat Parti’li bir baþkan seçilirse, o zaman Erdoðan biraz daha derin nefes alabilecektir. Çünkü ABD , tekrar AB ile iliþkileri farklý bir düzeye taþýyabilir, bunun Erdoðan iktidarý üzerindeki dolaylý sonuçlarý da MHP’den kurtulma olur. Çünkü bu deðiþim, Erdoðan’ýn daha da liberal bir görünüm elde etmesi zorunluluðuna yol açacak ve bunu da muhalif çevrelerde (örneðin ÝYÝ Parti, A. Davutoðlu ve Ali Babacan’ýn yeni kurulacak partileri gibi) elde etmeye çalýþacaktýr. Ýç ve dýþ dinamiklerin bu karþýlýklý etkileþimi, dikkatli bir þekilde okunmalýdýr.
Erdoðan gelecek Baþkanlýk seçimlerini garanti altýna almak için, þimdiden hazýrlýklara baþlamýþ durumdadýr. Cem Uzan’ýn Türkiye’ye davet edilerek ve parti kurdurularak muhalefetin oylarýný aþaðýya çekmesi taktiði bunun bir parçasýdýr. Daha önce Genç Parti döneminde de bu yapýldý.
Biz yine konumuza dönersek eðer, AKP’nin denge siyasetini sonlandýracak unsurlar dünya siyasetinde giderek çoðalmaktadýr. ABD iç politikasýndaki tarihsel kýrýlma geri döndürülemez bir yapýya sahip olup, er ya da geç dünya siyasetini ama özellikle de Türk iç siyasetini baský altýna alacaktýr. Erdoðan ve AKP’nin ABD ile yapacaðý böyle bir iþbirliði ayný zamanda yeni çaðýn Dünya Savaþý’nýn da fitilini çekmiþ olacaktýr.
Böyle bir olasý stratejik ittifakýn (ABD, Ýsrail, Türkiye, Körfez Monarþileri’nden oluþan), Avrupa üzerinde oldukça yýkýcý ve olumsuz sonuçlarý olacaktýr. Bu ittifak belirli bir aðýrlýk merkezi oluþturarak, Ortadoðu’daki çýkarlarýnýn korunmasý temelinde Ýngiltere’yi Avrupa’dan uzaklaþtýracak, NATO aracýlýðýyla da Almanya Orta ve Doðu Avrupa’daki çýkarlarýnýn korunmasý temelinde bu ittifaka dolaylý olarak yedeklenecektir. Bu durum AB’nin iki motor gücü olan Fransa-Almanya ittifakýný zayýflatacak ve Fransa stratejik bir darbe yemiþ olacaktýr. Zaten amaç da baðýmsýz bir Avrupa Birliði ve ordusu oluþturmak isteyen Fransa’yý Soðuk Savaþ dönemindeki gibi tecrit etmektir. Fransa böyle bir olasý stratejik ittifaktan yiyeceði darbe sonucunda, geleneksel Rusya ile ABD arkasýndaki denge politikasýna yönelecek ama bu politika Fransýz faþistlerinin iktidarýn kapýlarýna dayanmalarýndan dolayý baþarýsýz olacaktýr. Hatta Trump’ýn bu Ýttifaký gerçekleþirse, Fransa’da faþistler iktidara dahi gelerek, bu ittifakýn yanýnda yeralabilirler. Bu noktada Fransa Birinci Dünya Savaþý’ndaki Ýtalya’nýn durumuna gittikçe benzemektedir.Ama bütün bunlarýn genel olarak Avrupa üzerindeki etkisi, faþistlerin giderek tecritten çýkmalarý ve artýk kontrol edilememeleri olacaktýr. Bunun ise giderek Avrupa’nýn Ortadoðu’laþmasý olacaðý kendiliðinden anlaþýlýr.
Birinci Dünya Savaþý dönemiyle bir benzerlik kurarsak eðer, 1991 yýlýndaki Birinci Körfez Savaþý’ndan gelecek ABD, Ýsrail, Türkiye ve Körfez ülkelerinin stratejik ittifakýnýn gerçeklikte ortaya çýktýðý ve Ýran rejiminin devrilmesi politikasýnýn kuvveden fiile geçtiði dönemi, kýsaca “Ortadoðu’nun Balkan Savaþlarý” dönemi olarak adlandýrmak mümkündür. Bunun da anlamý þudur: son otuz yýlda yaþadýklarýmýz, bundan kýsa bir süre sonra yaþayacaðýmýz yýkýcý savaþýn yanýnda sadece devede kulak kalacaktýr.
Yeni çaðýn yeni dünya savaþýnýn hemen eþiðinde bulunuyoruz!
|