|
KOMÜNÝZM VE PARTÝ -2- (K. Erdem) |
|
|
III. PROLETARYANIN KENDÝLÝÐÝNDEN BÝLÝNCÝ VE KOMÜNÝST BÝLÝNÇ
“Mesele, þu ya da bu proleterin veya tüm proletaryanýn kendisine hedef olarak þu zamana kadar neyi tasarladýðý sorunu deðildir. Mesele proletaryanýn ne olduðu ve bu olguya uygun biçimde, tarihsel olarak neyin yapýlmak zorunda olduðudur. ” (MARX-Kutsal Aile)
Komünist hareketin, bütün siyasal ve örgütsel sorunlara doðru yaklaþabilmesi için, ”yýðýnlarýn kendiliðinden bilinci” ile komünist bilinç arasýndaki iliþkiyi, ideolojik olarak doðru ele almasý zorunludur. Çünkü komünist hareketin bütün sorunlarý, kaçýnýlmaz olarak bu noktada gelip odaklaþýr.
Kapitalist toplumda, bilincin bu özel durumunun incelenmesi için, herþeyden önce onun genel tarihsel hareketinin özelliklerini incelemek gerekir.
Lenin’in “Ne Yapmalý? ” adlý eserinde sorun, her iki yanýyla, yani hem tarihsel olarak hem de sorunun Rus toplumunda ortaya çýktýðý özellikleri baðlamýnda ele alýnmýþtýr. Sorun daha deðiþik bir biçimde Marx’ýn kapitalist toplumu analiz etmesine benzemektedir. Nasýl Marx, kapitalist toplumun özel bir durumundan yani Ýngiliz kapitalizminden hareketle kapitalist toplumun genel hareket yasalarýný ortaya çýkardýysa, Lenin de Rusya’da ortaya çýktýðý biçimiyle, komünist partisinin en temel sorunlarýný ele almýþ ve bunlara genel geçerli cevaplar vermiþ;kapitalist toplumda bilincin özel bir durumunu oluþturan komünist bilincin genel tarihsel durumunu ortaya koymuþtur. Yani Lenin’in eserindeki genel tarihsel yan ile Rusya’ya özgü yanlar birbirinden ayýrdedilmelidir.
Bugün hiçbir komünistin, Marx’ýn ölümsüz eseri olan Kapital’de burjuva toplumunun genel hareket yasalarýný analiz ettiðinden kuþkusu yoktur. Ayný þey Lenin’in “Ne Yapmalý? ”sý için de geçerlidir. Lenin bütün komünist hareketlerin toplumsal mücadelede siyaset ve örgüt noktasýnda karþýlaþacaðý temel sorunu görmüþ ve çözüme baðlamýþtýr. Zaten sorunun Rusya’da doðru bir biçimde, kendi özellikleri temelinde ortaya konulmasý ve çözüme baðlanmasý için, Lenin’in sorunun genel yanýný doðru bir þekilde ele almasý ve çözümlemesi zorunluydu. Lenin, sorunun kapitalist toplumda ortaya çýkýþý ve çözülüþünü doðru ele almadan, Rusya’da soruna doðru yaklaþamazdý. Çünkü diyalektik özel durumlarýn, genel durumlarýn ortaya çýkýþ biçimleri olduðunu öðretir. Onun için Lenin’in eserindeki bu iki yan sürekli akýlda tutulmalýdýr.
Peki bugün ML parti teorisinin hiçbir sorunu yok mudur? Elbette vardýr. Ve bu sorunlar, kapitalist toplumun geliþme koþullarýndan kaynaklanmaktadýr. Komünist bilincin, burjuva bilincin bir biçimi olan “yýðýnlarýn kendiliðinden bilinci” karþýsýndaki tutumunu doðru kavrayabilmek için, kýsaca bilincin genel hareketini ve toplumsal hareket içerisinde görünüþ biçimlerini incelemek gerekir.
I-Tarih ve Bilinç
Madde ile bilinç arasýndaki doðru iliþkilendirmeyi genel biçimiyle Feurbach yapmýþtýr. Ancak Feurbach, temel sorunu doðru koymakla birlikte, bu iliþkinin, hareketin en yüksek biçimlerinde ortaya çýkýþ biçimlerini görememiþtir. Yani maddeyi salt kendin bir þey olarak ele alarak, ondaki içkin yönü yani onun hareketini gözardý etmiþtir. Maddeyi salt kendinde bir þekilde sezgisel olarak kavramasý, ve bu aþamada takýlýp kalmasý, Feurbach materyalizminin eksikliðidir.
Marx, Feurbach’ýn “sezgisel materyalizmi”ni eleþtirirken “... bunlarý geliþmeye elveriþli tohumlardan baþka bir þey olarak görmüyoruz”(1) (abç) diye yazmaktadýr. (1-)
Düþüncenin çeþitli düzey ya da basamaklarý vardýr. Tarihte çeþitli felsefi akýmlar, düþüncenin bu düzey ya da basamaklarýnýn bir yanýný ortaya çýkarmýþlar ve çaðýna göre, o ya da bu yanýný kendi felsefi akýmlarýnýn temeli yapmýþlardýr. Hareketin en yüksek biçimlerinin ortaya çýkmasý, basit biçimlerin yokolmasýna yol açmaz. Sadece yüksek biçim, hareketin basit biçimlerini kendi genel sistemi içerisinde bir yere oturtur.
Hareketin bütün basamaklarý arasýnda bir iliþki kurarak, onlarý bir tek sistem içerisinde bir araya getiren ve bunu idealist bir þekilde yapan Hegel’dir. Hegel’de düþüncenin en yüksek düzeyi Kavram’dýr. Düþünce, maddenin hareketlerini ve çeþitli süreçlerini analiz edebilmesi için, Kavram düzeyinde ve bu düzeye tekabül eden düþünce hareketlerini ya da biçimlerini kullanmalýdýr.
Fazla detaya inmeden, düþüncenin kendi içerisinde üç genel basamaðýný sýralarsak eðer, bunlar Algý, Sezgi ve Kavram düzeyleridir. Düþüncenin bu üç basamaðý kendi içerisinde aslýnda tek bir sistem oluþtururlar.
Marx, Feurbach’ýn felsefi sisteminin Algý ile Kavram düzeyleri arasýnda kalan Sezgi aþamasýna tekabül ettiðini þöyle belirtir:
Feurbach ”... ikili bir görüþ tarzýna sýðýnmak zorunda kalýr yalnýzca “besbelli olaný” algýlayan dünyevi bir görüþ tarzý ile, ”þeylerin gerçek özü”nü algýlayan daha yüksek bir görüþ tarzý arasýnda salýnýr. ”(2)
Feurbach, hareketin en genel biçiminden onun özel bir durumuna geçiþte ayný düþünce formlarýný sürdürmeye devam eder. Halbuki hareket kendi özel durumuna bürünürken ayrýca bu özel duruma ait ayrý bir iç iliþkiler sistemine de sahip olmaya baþlar. Sezgisel (diyalektik olmayan) materyalizminden dolayý, Feurbach bu geçiþi yapamaz. Marx þöyle yazar:
“Feurbach’ta duyumsal dünya “kavramý” bir yandan bu dünyanýn basit bir sezgisiyle öte yandan da basit bir algýsýyla sýnýrlý kalýr, ”gerçekte tarihsel insan” diyeceðine “insan” der. ”(3)
Marx, materyalizmin diyalektik karakterini ortaya sererken, böylece, bu sistemin insan tarihi alanýna uygulanmasý için gerekli elemanlara da sahip olmuþtur. Çünkü insan tarihi alanýnda diyalektik materyalizm, kendine ait özel hareket yasalarýna sahiptir.
Feurbach, madde ile bilinç arasýndaki iliþkinin, insan tarihinde nasýl bir biçim aldýðýný araþtýrmamýþ ve hatta bundan uzak durmuþtur. Marx bu nokta da þöyle yazar:
“Feurbach materyalist olduðu zaman tarihten uzak duruyor ve tarihi hesaba kattýðý zaman da materyalist olmaktan çýkýyor. Feurbach’ta tarih ve materyalizm birbirinden tamamen ayrý þeylerdir... ”(4)(2-)
Marx’ýn Feurbach’ý hangi noktalarda aþtýðýný ve bunun aldýðý biçimleri belirtmeden, sadece Marx’ýn Feurbach’ý aþýp kendi felsefesine ulaþtýðýný belirtmek bir totolojidir.
Marx Feurbach’ýn materyalizmine en büyük darbeyi, onun materyalizminin toplum alanýndaki yetersizliðini açýða çýkarmakla vurmuþtur. Çünkü bu sorunun aþýlmasý, yani madde ile bilinç arasýndaki iliþkinin insan toplumunda ortaya çýkýþ biçimlerinin belirlenmesi, kapitalist toplumun devrimci eleþtirisi için zorunluydu.
Marx, ”Feurbach Üzerine Tezler”in ilk tezinde þöyle yazar:
“Þimdiye kadarki tüm materyalizmin---Feurbach’ýnki dahil---baþlýca kusuru, nesnenin, gerçekliðin, duyumluluðun, duyumsal insan faaliyeti, pratik (Praxis) olarak deðil, öznel olarak deðil; yalnýzca nesne (Object) ya da sezgi biçiminde kavranmasýdýr. Etkin yönün, materyalizmin tersine, idealizm tarafýndan---ama yalnýzca soyut olarak, çünkü idealizm gerçek duyumsal faaliyeti bu biçimiyle doðal olarak tanýmaz---geliþtirilmiþ olmasýnýn nedeni de budur. Feurbach, duyumsal nesneler, düþünsel nesnelerden gerçekten ayrý nesneler ister; ama insan faaliyetinin kendisini nesnel faaliyet olarak tanýmaz. ” (5)
Marx, bu pasajda, Feurbach ve diðerlerinin en büyük kusurunun, insan pratiðinin nesnel karakterini kavrayamama olduðunu belirtmiþtir. Marx, insan pratiðinin çeþitli biçimlerini birbirinden ayýrdetmiþtir. Tezler’in ilkinde, insan pratiðinin nesnel karakterine vurgu varken, sonuncu tezde, insan pratiðinin öznel karakterine vurgu yapmýþtýr:
“Filozoflar dünyayý yalnýzca deðiþik biçimlerde yorumladýlar, oysa, sorun onu deðiþtirmektir. ”(6)
Marx’ýn Tezler’inin ana konusu insan pratiðinin çeþitli biçimlerinin (nesnel ve öznel) birbirinden ayýrdedilmesidir. Marx bu ayrýmý yaparken ayný zamanda “Toplumsal Varlýk” ile “Toplumsal Bilinç” arasýndaki ayrýmý ve iliþkiyi de ortaya koymuþtur. Feuerbach, insan pratiðinin çeþitli biçimlerini görememiþtir. Çünkü bu pratikler, toplumun çeþitli alanlara bölünmesinin sonucu olarak oluþtuklarýndan dolayý, önce toplumun yapýsal süreçlerinin analiz edilmesi gerekirdi. Sezgisel materyalizm aþamasýnda kalan Feuerbach, materyalizmin bu biçimi ile tarih alanýna geçemediðinden dolayý, insan pratiðinin, toplumun genel süreçleri içerisindeki yansýma biçimlerine de ulaþamamýþtýr.(3-)
Marx, Feurbach’ýn temel tezini yani düþüncenin varlýktan sonra geldiði ve onun yansýmasý olduðu tezini kendi felsefesinde korumuþtur. Yalnýzca bu doðru iliþkilendirmeyi tarih alanýnda doðru kurarak, Feuerbach’ýn yapamadýðýný yapmýþtýr.
Bilincin tarih sahnesinde ortaya çýkmasý, insanýn tarihsel oluþumu ile olur. Doða tarihinin belirli bir aþamasýnda, tarihsel olarak insanýn oluþmasýyla, bilinç maddeden ayrýlýr. Doða ile insan arasýndaki çeliþki, madde ile bilinç arasýndaki karþýtlýðýn ya da çeliþkinin varoluþ biçimidir.
Toplumsal geliþimin belirli bir aþamasýnda da, toplumsal varlýk ile toplumsal bilinç arasýnda bir ayrým ya da iþbölümü oluþur. Bu ayrým tarihsel bir karaktere sahip olup, “toplumun çeþitli alanlara” bölünmesine yolaçmýþtýr: Emek alaný, siyaset alaný, sanat alaný vs. Marx “iþbölümü, ancak maddi ve zihinsel bir iþbölümü meydana geldiði andan itibaren gerçekten iþbölümü halini alýr. ”(7) diye yazmaktadýr. Yani toplumsal düþüncenin ürünü olan alanlarla bunun ürünü olmayan alanlar arasýnda bir iþbölümünün oluþmasýyla gerçek anlamda bir iþbölümü oluþur.
Peki toplumsal yapýnýn böyle çeþitli alanlara bölünmesi nasýl oluþur?
Toplumda çeþitli alanlarýn ortaya çýkarak, aralarýnda belirli bir iþbölümünün oluþmasýna, toplumun ekonomik iliþkilerinde iþbölümünün ortaya çýkarak, çeþitli sýnýflarýn oluþmasý neden olmuþtur. Böylece meta üretimi üzerinde toplum kendi içerisinde, komünizme kadar sürecek olan bir genel iþbölümü oluþturmuþtur. Bir toplumun üretici güçlerinin tarihsel düzeyi en iyi biçimde, iþbölümünün karakterinden anlaþýlýr. Çünkü her mülkiyet biçimine özgü çeþitli iþbölümleri tekabül eder. Ýþbölümünün mevcut karakteri, toplumsal üretimin ve bölüþümün de karakterini belirler. Marx bu durumu þöyle belirtir:
“Bir ulusun üretici güçlerinin ulaþtýklarý geliþme düzeyi, en açýk þekilde, iþbölümünün ulaþtýðý geliþme düzeyinden anlaþýlýr (... )Ýþbölümünün geliþmesinin çeþitli aþamalarý, bir o kadar farklý mülkiyet biçimlerini temsil eder;bir baþka deyiþle, iþbölümünün her yeni aþamasý, çalýþmanýn konusu, aletleri ve ürünleri bakýmýndan kendi aralarýndaki iliþkileri de belirler. ” (8)
Kapitalizmin en son biçimindeki temel iþbölümünün anlaþýlmasý, komünist bilincin tarihsel eðilimlerinin kavranýlmasý için zorunludur. Eðer kaba hatalara düþülmek istenmiyorsa, komünist bilincin koþullandýðý tarihsel zemin iyi kavranmalýdýr. Çünkü komünist bilinç eðilimlerini kapitalizmin baðrýnda geliþen toplumsal varlýðýna borçludur. Bu toplumsal varlýðýn tarihsel olarak neye benzediðini ortaya çýkarmadan, komünist bilinç üzerine söylenenler hep süpekülatif olacaktýr.
Az ileride komünist bilincin, burjuva bilinç biçimleri karþýsýndaki tutumunun belirlenmesinde yapýlan hatalarýn kaynaðýnýn, kapitalizmin tarihsel örgütleniþ biçimlerinin kavranamamasýnda yattýðýný ve bunun da komünist toplumun teorik analizini zorlaþtýrdýðýný ya da imkansýz kýldýðýný göstereceðiz.
Bir toplumsal sýnýfýn bilinci ancak çeþitli biçimler aracýlýðýyla varolabilir. Bu biçimler siyaset, örgüt, ideoloji, sanat, hukuk vs. dir. Komünizmin maddi altyapýsýnýn daha oluþmadýðý bir tarihsel süreçte, komünist bilinç ideolojik, siyasal ve örgütsel olarak toplumda küçük bir azýnlýk olarak varolur.
Komünist bilincin, burjuva bilinç karþýsýnda baðýmsýzlýðýný koruyabilmesi için her tarihsel dönemde ideolojik, siyasal ve örgütsel görevlerini doðru belirlemek zorundadýr. Çünkü komünist bilinç bu üçünün toplamýdýr.
II-Kapitalizm ve Komünist Bilinç
Ýþçi sýnýfýna komünist siyasal bilincin dýþarýdan götürülmesi gerektiði düþüncesi Lenin’e ait deðildir. Zaten Lenin bunu “Ne Yapmalý? ” adlý eserinde belirtmiþtir. Bu görüþün temelleri Marx ile Engels’te olmak ile birlikte, Lenin sorunun tam formülasyonunu kendinden önceki marksistlerden almýþtýr. Peki Lenin’de yeni olan nedir? Lenin’in meziyeti, ideolojik düzlemde öncekiler tarafýndan doðru konulan ve çözülen sorunun, siyaset ve örgüt noktalarýnda ortaya çýkýþ biçimlerini ve bu biçimlerin temel özelliklerini vede bunun Rus toplumunun özellikleri içerisinde ortaya çýkýþ biçimlerini bulup ortaya çýkarmýþ olmasýdýr. Lenin komünist partinin ideolojik temel ilkelerini, siyaset ve örgüt noktasýndaki ilkelerle doðru bir þekilde bütünleþtirip, bunlar arasýnda sistemli bir iliþki kurmuþtur. Lenin’in partinin siyasal ve örgütsel ilkelerini doðru koyabilmesi için önce onun ideolojik (ki son tahlilde siyasal ve örgütsel sorunlarýn ele alýnmasý da ideolojiktir) düzeyde doðru ele almasý gerekmekteydi ki, Lenin kitabýnda önce bu sorunu çözümlemiþ ve sonra da siyasi ve örgütsel sorunlara geçmiþtir.
Lenin, kitabýnda nasýl komünist ideoloji iþçi sýnýfýnýn dýþýnda doðmuþsa, onun siyaseti ve örgütünün de nasýl iþçi sýnýfýnýn dýþýnda doðup geliþtiðini göstermiþ;ve ekonomistlerin nasýl bunu her seferinde çarpýtýp, binbir çeþit altýnda “komünist” siyaset ve örgüt adýna, sýnýf içerisindeki burjuva siyaset ve örgütlenme yöntemlerini, komünist siyaset ve örgüt alanýna sýzdýrdýklarýný ve böylece iþçi sýnýfý hareketini nasýl liberal burjuvazinin kuyruðuna taktýðýný göstermiþtir. Lenin, komünizmin ideolojik, siyasal ve örgüt alanýna “sýzan” burjuvalarý bu alanda kovarak, tekrar hareketi hakkettiði yere getirmiþtir. Zaten kendisi daha sonralarý, ekonomistler tarafýndan bozulanýn düzeltildiðini belirtmiþtir.
Lenin, komünist bilincin iþçi sýnýfýnýn dýþýnda doðup geliþtiðini kabul etmekle, ayný zamanda komünist örgütün de, sýnýf dýþýnda doðup geliþtiðini de kabul etmiþtir. (4-)
Komünist bilinç ile kendiliðinden bilinç arasýndaki iliþkiye ve bu noktadaki yanlýþ teorilere geçmeden önce, toplumsal varlýk alanýnda sorunun nasýl ortaya çýktýðýna deðinmek gerekir.
Modern burjuva toplumunun baðrýnda hangi iþbölümünün ortadan kalkmasýyla, sýnýfsal farklarýn ortadan kalkacaðý sorunu büyük önem arzeder. Çünkü sýnýflar ve meta üretimi, toplumsal iþbölümünün varlýðýndan kaynaklanýr.
Bir toplumsal iþbölümünün ortadan kalkmasý demek, iþbölümünü oluþturan iki temel iþkolundan birinin tamamen diðerine dönüþmesi demektir. Buradaki hareket, maddenin biçim deðiþtirmesinden baþka bir þey deðildir. Peki modern burjuva toplumda bu hangi somut biçimler içerisinde ortaya çýkmaktadýr?
Kapitalizmin son biçiminin geliþmesiyle birlikte, baðrýnda komünizmin üretici güçleri kapitalizmin üretici güçlerine eklemlenmiþ bir þekilde geliþirken, bu geliþim bir toplumsal iþbölümü oluþturacak biçimde oluþmaktadýr. Yani karþýtlar, belirli bir tarihsel dilimde varolabilmeleri ve toplumsal fonksiyonlarýný yerine getirebilmeleri için, birbirlerine muhtaç bir þekilde ortaya çýkarlar.
Komünizmin üretici güçleri, kapitalizmin baðrýnda geliþirken, bu geliþimin büründüðü somut iþbölümü, Bilim ile Sanayi arasýndaki iþbölümüdür.
Kapitalist üretimin anarþik karakteri, emek aletini sürekli geliþtirirken, bunu Bilim alanýný sürekli geliþtirerek yapar. Ama öyle bir tarihsel an gelir ki, kapitalizmin geliþmesi için dev miktarlarda sermaye akýttýðý ve geliþtirdiði bu alan, sermaye tarafýndan sýnýrlanmak istenir. Ama sýnýrlanmak istenen ayný zamanda, toplumda tarihsel olarak oluþan yeni birey ve onun maddi ve manevi eðilimleridir de. Bilimin yüksek derecede örgütlenmesi ve tamamen bilim insanlarýnda oluþan bir üretimin maddi temelinin oluþmasýyla birlikte komünizmin toplumsal temeli de oluþmaya baþlayacaktýr.
Yüksek bir emek üretkenliði temelinde oluþacak olan bu komünst insan, kendisini toplumun bütün alanlarýnda yetiþtirebilecek bir tarihsel imkana da kavuþacaktýr. Bu yüksek emek üretkenliði üzerinde bu tek sýnýfýn oluþmasýyla birlikte, toplumda daha önceden oluþmuþ uzmanlaþma ya da toplumsal alanlar yok olacaktýr.
Sosyalizmde, daha geçmiþ toplumun kalýntýlarý olduðu ve buna karþý savaþýmýn devam ettiði dönemde, emek alaný ile siyaset alaný içiçe geçecektir. Yani sosyalist insan hem toplumsal üretime katýlacak hem de aktif olarak siyasi ve örgütsel çalýþmalara katýlacaktýr. Yani devletin daha önceki uzmanlýk biçimi yerini ekonomik, siyasi ve askeri görevlerini yerine getiren insan topluluðuna býrakacaktýr. Eski toplumun kalýntýlarýnýn yokolmasý ve böylece eski topluma karþý mücadelenin gereksizleþmesiyle birlikte, bazý toplumsal alanlar da (siyaset ve askeri gibi) yavaþ yavaþ ortadan kalkacaktýr.
Böyle bir toplum oluþmadan ve komünist kültür bütün toplumu kapsamadan (bu daha önce belirtilen emek temelinde olanaklýdýr) komünist ideoloji ve siyaset, toplumun baðrýnda bir avuç insanýn profesyonel faaliyeti olmak zorundadýr.
Komünist hareketin en büyük özelliði, kapitalizme karþý bir tek ve bütünlüklü bir ideolojik ve siyasi hareket yaratabilmesidir. Ama komünist hareket bu tarihsel yeteneðini nereden alýr? Bu soruya doðru bir cevap vermek zaruridir. Çünkü aksi taktirde, biraz sonra da deðineceðimiz gibi, bazý küçük-burjuva ve liberal oportünist görüþlerin temel hatalarýný ortaya seremeyiz.
Burjuvazinin bir çok ideolojik ve siyasi fraksiyona bölünmesinin altýnda hiç kuþkusuz bu toplumun maddi temeli yatar. Toplumsal iþbölümünün ve meta üretiminin olduðu kapitalist toplumda, bir çok kapitalist grup ve sýnýfýn bulunmasý, bu toplumun tarihsel zorunluluðundan kaynaklanýr. Üretimin anarþik karakteri, yani birbirinden baðýmsýz bir þekilde üretim yapan üreticiler arasýndaki rekabet, siyasal alanda çeþitli burjuva akýmlar arasýndaki siyasi rekabete dönüþmek zorundadýr. Bu durum bu toplumun tarihsel yapýsý içerisinde bizzat önvarsayýlmýþtýr. Zaten burjuva sýnýflar arasýndaki bu rekabet ve komünist hareketin de bu bütünlüklü siyaseti olmazsa (ki bunlar belirli bir tarihsel ekonomik eðilimin sonucudur) komünist hareket asla siyasi iktidarý ele geçiremez.
O halde komünist hareketin tek ve bölünmez siyaseti nereden kaynaklanýr? Bir çok komünist grup ya da akým, bu soruya hemen iþçi sýnýfýnýn kapitalist toplumdaki tarihsel konumunu göstererek, onun kapitalist üretim iliþkileri tarafýndan sürekli yeniden üretildiðini, geliþtirildiðini ve disiplene edildiðini belirtecektir. Bütün bunlar doðru olmasýna karþýn, bu soruya verilmiþ doðru bir cevap deðildir. Çünkü iþçi sýnýfý içerisinde de deðiþik katmanlar vardýr ve bu temelde hareket edersek eðer bir çok komünist parti ve siyasetin olabileceðini kabul etmemiz gerekir. Eðer bu mantýðý tarihsel sonuçlarýna kadar götürürsek, proleter kategorisini de komünizme kadar geniþletmiþ oluruz. Bu ayný zamanda komünist ideoloji ve siyasetin, iþçi sýnýfý içerisinde doðabileceði görüþüne de açýk kapý býrakýr. Halbu ki komünizmin tarihsel düzeyi deðiþik bir emekçiyi, emek aletini, üretim ve bölüþüm iliþkilerini gerektirir. Yani komünizmde kapitalizmin bütün kategorileri tasfiye edilir. Buna proleter de dahildir.
Komünist örgütlenme, komünist üretimin tarihsel özelliklerini yansýtýr. Onun siyasetinin tek ve bölünmez karakteri, bizzat komünist emeðin örgütlenme biçiminden kaynaklanýr.
Kapitalizmden farklý olarak komünizmde, tarihin tanýmýþ olduðu en son iþbölümünün ortadan kalkmasý, kafa emeði ile kol emeði arasýndaki ayrýmý ortadan kaldýrýr. Toplumsal iþbölümünün ortadan kalkýþý beraberinde iþbölümünden kaynaklanan meta üretimini de ortadan kaldýrýr. Bu durum toplum için üretilen ürünlerin kullaným-deðeri biçiminde varolmasýna neden olur. Çünkü ürünün deðiþim-deðeri özelliði, iþbölümünün ortadan kalkmasýyla ortadan kalkmýþtýr.
Emeðin somut biçimlerinin ortadan kalkmasýyla birlikte, toplumsal iþbölümünün de ortadan kalkmasý ve böylece toplumun çeþitli bölümlerinin emeðinin bir tek genel (komünist) emeðin nicel oranlarý olarak ortaya çýkmasý vede böylece emeðin çeþitli biçimlerinin birbirlerinin karþýsýna çýkmasýndan ziyade, bir emeðin parçalarý olarak ortaya çýkmasý, komünist hareketin çeþitli grup ve akýmlara bölünmesini engeller. Bu anlaþýlmadýðý müddetçe, komünist hareket saflarýna bir çok fraksiyon fikri sokma anlayýþý ya da komünist hareketi liberal biçime sokma anlayýþý kendisini sürekli varedecektir. Komünizmin tek ve bölünmez siyaseti, komünist hareketin parti biçimi ve sonrasý için geçerlidir.
Komünizm ile proletarya arasýndaki iliþki o halde nasýl bir iliþkidir? ---sorusu hemen akla gelmektedir. Bu sorunun cevabýný tarihsel materyalizmde bulabiliriz. Bu iliþki hakkýnda doðru bir yargýya sahip olabilmek için, bu tür iliþkilerin daha deðiþik bir biçimde ortaya çýktýðý ve tarihsel sonuçlarýna kadar varmýþ geçmiþ tarihsel örnekleri incelemek gerekir.
Komünizm ile proletarya arasýndaki iliþkinin bir benzeri, elbette ki kendi tarihsel özellikleri içerisinde, burjuvazi ile köylülük arasýnda yaþanmýþtýr.
Tarihsel bir çerçeve içerisinde incelediðimiz zaman, köylülük feodalizmin bir sýnýfý ve bu sisteme ait bir kategoridir. Burjuvazi ise, feodalizmden sonra gelen toplumsal üretimin temsilcisidir. Ama iþin ilginç yaný, burjuva devriminin en köklüleri sürekli bir köylü ayaklanmasý biçiminde cereyan etmiþtir. Örneðin tarihte en büyük burjuva-demokratik devrim olma özelliðine sahip olan Fransýz devrimi buna en iyi örnektir. 1789’da baþlayan devrim, bir kaç ara aþamadan geçtikten sonra 1793’te, burjuvazinin en radikal kanadý olan Jakobenlerin iktidarý ele geçirdiði dönemde, köylü kitleleriyle bütünleþmenin de doruk noktasýný oluþturmuþtur. Burjuvazinin en radikal siyasi hareketi, köylü kitlelerinin temel istemlerinin gerçekleþtiði ve eylemlerinin olaðanüstü bir tarihsel derinlik kazandýðý bir hareket olmuþtur.
Gelecek burjuva toplumunun eðilimini temsil eden burjuvazi ile geçmiþ toplumun sömürülen temel sýnýfý arasýndaki bu tarihsel birlik tesadüf müdür?
Tarihsel tecrübe bunun tesadüf olmadýðýný, burjuvazinin toplumsal temelini geniþletebilmesi için, köylülüðün de kurtulabilmesi için, ikisinin birliðinin zorunluluðunu göstermektedir. Burjuvazi köylülükte, feodalizmi devirecek toplumsal gücü görmüþtür. Ama asla onda entellektüel ve siyasi bir bilinç yaratacak olanaðý görmemiþtir. Köylülüðün, feodal üretim iliþkilerinin parçalanýp, kendisini özgürleþtirmesi isteði ile burjuvazinin toplumsal konumunu geniþletme isteði, bu iki sýnýfýn tarihsel birliðini gerektirmiþtir. Burjuvazi ile köylülük ayrý tarihsel eðilimlerin sýnýflarý olarak biraraya gelmiþlerdir. Ama burada köylülük, sürekli olarak burjuva dünya görüþünün ve hareketinin etkisi altýna girmiþtir. O burjuva harekete katýlýrken, ayný zamanda burjuva siyasal bilincin etkisi altýna girmiþtir. Köylülük burjuva savaþýma katýlýrken, aslýnda köylü konumundan kurtulmak için bunu yapýyordu. Daha sonra burjuvazinin toplumsal egemenliði altýnda proleter haline geldi. Bu elbette ki tarihte ileriye doðru dev bir adýmdý.
Zaten burjuva bilinç köylülüðün içerisinde çýkmamýþtýr. Onun dýþýnda ve özellikle aristokrasi içerisinde çýkmýþ ve geliþmiþtir. Aydýnlanma döneminin bütün filozoflarý olsun, Fransýz burjuva devrimindeki liderler olsun, hemen hemen hiçbiri köylü kökenli deðildir. Burjuva ve aristokrat aydýnlar tarafýndan oluþturulan burjuva bilinç, zamanla köylü kitlelerini sarmaya baþlayarak onlarý burjuva hareketin içerisine çekmiþtir. Burjuvazi siyasal bilinç olarak asla köylülüðün düzeyine inmemiþtir. Tam tersine onlarý burjuva bilinç seviyesine yükselterek, köylülerde burjuva baðýmsýzlýk ve dünya görüþünün geliþmesi için çaba sarfetmiþtir.
Ayný tarihsel iliþki, kendi tarihsel özellikleri içerisinde komünizm ile proletarya için de geçerlidir. Kapitalizm ile birlikte proletaryanýn ortaya çýkmasý ve aðýr baský ve sömürü koþullarýna maruz kalmasý, onda kurtuluþ ve baðýmsýzlýk isteðine yolaçar. Onun komünizme eðilim göstermesi, tarihsel koþullar tarafýndan belirlenmiþtir. Kapitalizmin baðrýnda ortaya çýkan nesnel güçler ve bunlarýn zorunlu eðilimi, komünist duygu ve düþünceleri sýnýfýn çeþitli katlarý arasýnda yayar.
Komünizm, kapitalist toplumda proletaryada toplumsal maddi bir güç görür. Ama asla onda, bilimsel komünizmin teorisini hazýrlayacak ve onun siyasal örgütünü yaratacak bir güç görmez. Komünist hareket saflarýna katýlan iþçiler de zaten, tarihsel olarak kendi maddi ve manevi proleter konumlarýný terkederek katýlýrlar ya da en azýndan hareket böyle bir eðilim gösterir. Zaten komünist hareket bütün proleteryayý kapsamaz/kapsayamaz. Onun içerisinde küçük bir azýnlýk aracýlýðýyla proletaryaya önderlik eder. Lenin komünist örgütte aydýnlar ile iþçiler arasýndaki her türlü ayrýmýn ortadan kalkmasý gerektiðini belirtmiþtir:
“... devrimciler örgütü, herþeyden önce ve esas olarak devrimci eylemi meslek edinmiþ kiþilerden oluþmalýdýr(iþte bunun için, devrimciler örgütünden sözederken, devrimci sosyal-demokratlarý kastetmekteyim). Böyle bir örgütün üyelerinin bu ortak özelliði karþýsýnda, iþçilerle aydýnlar arasýndaki, ve hele ayrý ayrý meslekler arasýndaki her türlü ayrým kesin olarak silinmelidir. Besbelli ki, bu örgüt, pek geniþ tutulmamalý ve olabildiðince gizli olmalýdýr. ” (9)
Bundan þu sonuç çýkar : Komünist aydýn insan, komünizmin tarihsel eðiliminden, proletarya kapitalizmin tarihsel eðiliminden kaynaklanýr. Onun için, komünist ile proletarya kavramlarý, ayrý tarihsel eðilimlere sahip olduðu için hem birbirlerini iterler (bu itme proletaryanýn burjuva bilinç çerçevesinde kalmasý halinde olur); hem de birbirlerini çekerler. (Bu sonun cu durum ancak proletaryanýn komünist siyaset ve dünya görüþü içerisine çekildiði zaman olur. )
Komünist hareket iþçi sýnýfýna giderken, ki bu hiçbir zaman bütün sýnýfý kapsayacak þekilde olmaz, onlarý burjuva bilinç ile kaplý bulur. Onun görevi onlarý bu burjuva bilinçten kurtararak, komünist savaþým ve dünya görüþü içerisine sokmaktýr. Nasýl ki bir insan sürekli belirli bir bilinç biçimi içerisinde varolabiliyorsa yani onun bilinci onun varoluþ biçimiyse, ayný þekilde proletarya da kapitalist toplumda, çeþitli burjuva bilinç biçimleri içerisinde varolur. Bilinçten baðýmsýz nasýl hiçbir insan olmazsa, toplumsal olarak, hiçbir bilinç sahibi olmayan bir proleter de yoktur.
Tarih iþçi sýnýfýnýn kendi toplumsal koþullarý ile komünist bir ideoloji ve siyaset oluþturamadýðýný göstermiþtir. Kapitalizmin tarihinde, komünist ideoloji, siyaset ve örgüt, iþçi sýnýfýnýn dýþýnda ve ondan baðýmsýz olarak oluþmuþtur.
Geniþ bir tarihsel perspektifte baktýðýmýz zaman, komünist hareketin iþçi sýnýfýna gidiþi biçimseldir. Çünkü aslýnda içerik olarak, komünist siyaset ve dünya görüþü içerisine sokulan ve bu çizgiye gelen iþçi sýnýfýdýr. Komünist hareketin iþçi sýnýfýna gidiþi geriye deðil ileriye doðru bir harekettir. Komünistler, iþçi sýnýfýnýn tarihsel hareketinin somut biçimlerini doðru olarak analiz ettikten sonra, iþçi hareketini bu tarihsel sýnýra çekmek için çaba sarfetmelidirler.
Ýþçi sýnýfýnýn kendiliðinden bilinci, burjuva bilincin sadece bir biçimidir. Bu sürekli akýlda tutulmalý ve böyle ele alýnmalýdýr. Bu böyle ele alýndýktan sonra, bu burjuva bilinç ile komünist bilincin birbirlerini sürekli ittiði ve savaþým halinde olduðu zaten kendiliðinden anlaþýlýr. Onun için komünist bilincin görevi, burjuva bilincin bir biçimi olan bu bilince karþý bütün alanlarda savaþým vermek ve onu yoketmektir.
Unutulmamalýdýr ki, bilinçli komünist hareket, kendiliðinden hareket olduðu için vardýr. Komünist öncüleri ortaya çkaran kendiliðinden harekettir. Bu kendiliðinden hareket ise, komünizmin deðil kapitalizmin tarihsel eðilimine baðlý ve onun nesnel temelleri üzerinde sürekli varolmaktadýr. Komünistler kendiliðinden hareketlerin sýnýrlarýný sürekli bir þekilde daraltmalýdýrlar. Komünist hareket ne kadar çok düzenli ve komünist örgütlü bir biçim alýrsa o kadar çok tarihsel bir ilerleme saðlanacaktýr. Kendiliðinden hareketin herhangi bir yerde güçlü varlýðý, orada komünist öncünün aslýnda zayýf olduðu ve komünist öncülere acil ihtiyaç olduðu anlamýna gelir.
Komünist iþçi hareketi, kendiliðinden iþçi hareketinin içinden doðup geliþmez. Onun dýþýnda ve onun ile savaþým halinde doðup geliþir. Bilinçli komünist savaþýmýn kendiliðindenliðe karþý savaþýmý çoðu zaman yumuþatýlmaktadýr. Bilinçli komünist hareketin ancak kendiliðindenliðe karþý savaþtýðý ölçüde varolabileceði gözardý edilmektedir. Bunun temel nedeni, komünist öncünün kendi bilinç yetersizliðini saklayarak, kendini geliþtireceði yerde, sýnýfýn “kendinde durumunda” medet ummasýdýr.
Lenin, iþçi sýnýfýnýn kendiliðindenliðinin, burjuva bilincin bir biçimi olduðunu þöyle belirtir:
“... iþçi sýnýfý hareketinin kendiliðindenliðinin her türlü putlaþtýrýlmasýnýn, “biliçli unsurunun” sosyal-demokrasinin her türlü küçümsenmesinin, bunu küçümseyenin onu isteyerek yapýp yapmasýndan tamamen baðýmsýz olarak, iþçiler üzerinde burjuva ideolojisinin etkisini güçlendirmek anlamýný taþýdýðýný göstermektedir. ” (10)
Devrimci hareket saflarýnda bugün, sýnýfýn kendiliðinden hareketine gerek açýk gerek gizli bir þekilde büyük bir sempati vardýr. Sanki bu hareketin “zamanla” öncü ile bir yerde birleþerek devrimci hareketi ileriye doðru fýrlatacaðý kanýsý yaygýndýr. Halbuki bu anlayýþ burjuvaziye verilmiþ bir ödündür. Çünkü komünist hareketin geleceði “burjuva olanaklar” üzerine oturtulmaktadýr. Lenin kendiliðindenlik ile birleþmeden ziyade ona karþý savaþýlmasý gerektiðini belirtmiþtir. Lenin Alman komünist hareketinin deneyimine dayanarak þöyle yazmaktadýr:
“Kendiliðindenliðe karþý amansýz bir savaþým gerekiyordu, ve ancak bir çok yýllarý kapsayan böyle bir savaþýmdan sonradýr ki, örneðin Berlin’in çalýþan halkýný, ilerlemeci bir partinin dayanaðý olmaktan çýkarýp sosyal-demokrasinin en saðlam kalelerinden biri haline getirmek olanaklý olabilmiþtir. ”(11)
Bir ülkede iþçi sýnýfý hareketi ne kadar yagýn bir þekilde kendiliðinden geliþirse ve bunun kapsamý ne kadar geniþ olursa, o ülkede komünist öncüler o kadar YETENEKSÝZ ve BECERÝKSÝZ demektir. Çünkü öncülük etmek istedikleri yýðýnlarýn ilkel burjuva hareketi, ”öncü” denilen ve yýðýnlardan “ileri” denilen unsurlarý yerle bir etmiþ demektir. Eðer kendiliðinden hareket çok yaygýnsa o zaman komünistlerin olaðanüstü derecede çok teorik, siyasal ve örgütsel görevleri var demektir:
“... yýðýnlarýn kendiliðindenliðinin biz sosyal-demokratlardan yüksek derecede bir bilinç gerektirdiðini anlayamamýþ olduðu sonucuna varmýþ bulunuyoruz. Yýðýnlarýn kendiliðinden kabarýþý, ne kadar büyük ve hareket de ne kadar yaygýn olursa, sosyal-demokrasinin teorik, siyasal ve örgütsel çalýþmasý için daha yüksek bir bilinç göstermesi gereði de o ölçüde artar. ”(12)
Lenin iþçi sýnýfýnýn mesleki örgütler kurarak, sermayeye karþý direniþini “tohum halinde” bir bilinçlenme olarak görür. Bu mücadele biçimi iþçi sýnýfýnýn lüdist bilinç biçimine göre ileri bir adýmdýr. Ama hareketin genel evrimi içerisinde burjuvadýr. Nasýl Feurbach materyalizmi idealizme göre bir ilerlemeydise ama felsefenin genel evrimi içerisinde yine de idealist kalýyorduysa, ayný þekilde iþçi sýnýfýnýn tradeunioncu siyaseti de eski ilkel biçimine göre ilerici olmasýna karþýn, genel itibariyle burjuvadýr. Lenin “‘kendiliðinden unsur’, özünde, ’tohum halinde’ bir bilinçlenmeden baþka bir þey deðildir. ” (13) diye yazmaktadýr.
Ýþçi sýnýfý hareketi içerisinde en yüksek bilinç biçimini temsil eden komünist bilinç, iþçi sýnýfýnýn sistem içerisinde kalan düþük bilinç biçimlerini tamamen dýþlamaz. O, kendiliðinden hareketin temel bir yere koyduðu bu biçimleri kaldýrarak, onun komünist örgüt ile iliþkisini temel olmayan bir biçimde düzenleyerek, ona hareket içierisinde hakkettiði yeri sadece verir. Onun durumunu ne abartýr ne de olduðundan daha fazla düþürür. Plehanov, mantýðýn en yüksek biçimi olan diyalektiðin, formel mantýðý ortadan kaldýrmadýðýný, ama ona kendi sistemi içerisinde sadece hakkettiði yeri verdiðini þöyle belirtir:
“... diyalektik, formel mantýðý ortadan kaldýrmaz, yalnýzca metafizikçilerin onun konumlarýna verdikleri mutlak deðeri kaldýrýr. ”(14)
Zaten Lenin, sendikal bilinci kaldýrýp bir kenara atmamýþtýr. Sadece ekonomistlerin bu bilince temel bir yer saðlamalarýný eleþtirmiþ ve onu komünist siyasal hareketin yerine koyma çabalarýna set çekmiþtir. Lenin, R. Mysýl gibilerinin bunu temel yapma eðilimlerini þöyle belirtir:
“... sendikal savaþýmý genelleþtirmek için ilk hareketi saðladýktan ve böylelikle Rus sendikal hareketiyle sosyalizm arasýndaki baðý güçlendirdikten sonra, sosyal-demokratlar, ayný zamanda, sendikal çalýþmanýn sosyal-demokrat çalýþmanýn bütünü içerisinde ne çok dar, ne çok geniþ bir yer almasýný saðlayacaklardýr. (abç) Baþka kentlerdeki örgütlerle baðý kopmuþ olan bir yerel örgüt, bu ikisi arasýndaki doðru oraný tutturmakta çok güçlük çeker ve bazan da bunu yapmasý olanaksýzdýr (Raboçaya Mysýl örneði, trade-unionculuk doðrultusunda ne kadar büyük bir abartma içinde bulunabileceðini gösterir. ) Ama marksizm temeline sýký sýkýya baðlý, siyasal savaþýmýn tümünü yöneten ve bir profesyonel ajitatörler kadrosuna sahip bulunan ve bütün Rusya’yý kapsayan devrimciler örgütü, doðru orantýlarý tayin etmekte hiç bir zaman güçlük çekmeyecektir. ”(15)
Daha fazla yorum gerekmez.
Az yukarýda kendiliðindenliðin, burjuva bilincin bir biçimi olduðunu ve bununda çok doðal olarak komünist bilinç ile sürekli bir savaþým halinde olduðunu ve birbirlerini ittiklerini belirttik. Ama oportünizmin en büyük özelliði, birbirlerini taban tabana iten sýnýflarý, tarihin nesnel hareketine raðmen uzlaþtýrma eðilimidir. Bu uzlaþtýrmayý da çok renkli laflar ve marksizm biçimine bürünerek yapmaktadýr. Kendiliðindenliði çok ince bir þekilde komünist bilinç içerisine taþýyan ve böylece onu burjuva hareketin bir uzantýsý haline getirenlerden biri olan Cemal Hekimoðlu ile baþlayalým. (5-)
C. Hekimoðlu “Ne Yapmalý’cýlar Kitabý”nda bir hayli iddialý açýklamalarda bulunmaktadýr. Aynen þöyle yazmaktadýr:
“Bu kitabýn uluslararasý düzeyde cesur ve yeni nitelenebilecek unsurlar içerdiðini rahatlýkla söyleyebilirim. Bu unsurlarýn hepsi, bizim ‘Gelenekçi’ mayamýzýn ürünüdür. ”(16)
Ýddia bu kadar büyük olunca kendimizi ister istemez bu kitaba çeviriyoruz. Büyük bir gök gürlemesinden sonra þunlarý okuyoruz:
“Herþeyden önce, kendiliðindenlik ile bilinç öðesi týpký nesne-özne iliþkilerinde olduðu gibi birbirlerine göre tarif edilebilir þeylerdir. Zaten konumuz açýsýndan bilinç öðesi ‘özne’, kendiliðindenlik ‘nesne’dir. ”(17)
O da ne! Biz gökyüzünden kovalardan boþanýrcasýna su beklerken, o büyük gök gürültüsünden sonra bir damla su akýyor. C. Hekimoðlu burada öyle bir teorik gaf yapmýþtýr ki insan býyýk altýndan gülmeden edemiyor. Ýþçi sýnýfýnýn kendiliðinden hareketini, bilinçli komünist öncünün “nesne”si olarak ele alabilmesi için, insanýn katýksýz burjuva olmasý gerekir. Çünkü bu kendiliðindenlik burjuva bilincin ta kendisidir. Hekimoðlu, kendiliðindenliðin sürecin “nesne”si olduðunu belirtirken “bilinçli özne”nin de onunla “birleþmesi” gerektiðini belirtirken, komünist bilinç ile burjuva bilincin uzlaþmasýný açýkça ileri sürmüþtür. Peki Hekimoðlu bu hataya niçin düþmüþtür? Ya o, insanýn bilincinden baðýmsýz olarak maddi varlýðýnýn varolabileceðini sanmýþtýr. Ama bu imkansýzdýr. Çünkü insan sürekli bir bilinç biçimi içerisinde varolur. Ya da kendiliðinden sýnýfý, burjuva bilincin dýþýnda saymýþtýr. Ama her ikisi de yanlýþ ve ayný kapýya çýkar. Hekimoðlu diyalektiði kavramadýðý için bu hataya düþmüþtür. O eðer, hareketin maddenin varoluþ biçimi olduðunu kavrasaydý, böyle saçma sapan þeyler yazmazdý. Madde hareketten ayrý bir þekilde, ”olduðu gibi” varolabilir mi? Elbette ki olamaz. Ayný þekilde bir sýnýfýn “maddi” varlýðý onun bilincinden ayrý olarak varolabilir mi? Elbetteki hayýr. Biz “kendiliðindenliðin” burjuva bilincin bir biçimi olduðunu biliyoruz. Lenin de bunu kitabýnda defalarca belirtmiþtir. Hekimoðlu’dan alýnan pasajýn son cümlesindeki “kendiliðindenlik” kavramýnýn yerine “burjuva bilinç” kavramýný koyalým ve cümleyi öyle okuyalým: “Zaten konumuz açýsýndan bilinç öðesi ‘özne’, burjuva bilinç ‘nesne’ dir. ”
Hepsi bu kadardýr. Komünist öznenin “burjuva“ nesnesi! Olaðanüstü derecede zekice! Hekimoðlu bilinç ile bilinci karþýlaþtýracaðý yerde, bilinç ile maddeyi karþýlaþtýrmýþtýr. Halbuki sýnýflar mücadelesinde karþý karþýya gelen çeþitli bilinç biçimleridir. Yoksa bilinç ile madde deðil. Bu Don Kiþot’un yel deðirmenine saldýrmasýna benzemektedir.
Ýþin ilginç tarafý, Hekimoðlu, kendiliðindenliðin, bilincin bir biçimi olduðunu yani “özne” olduðunu kendisi þöyle belirtir:
“Leninist özne için, kendi dýþýnda geliþen her devrimci dinamiði ‘kendiliðinden’ bir hareket olarak deðerlendirme ve onu öznel müdahalenin hedefi olan nesnelliðin bir parçasý olarak görmek kaçýnýlmaz hale geliyor; doðrusu da bu... ”(18)
Komünist öncünün, dýþýndaki sýnýf eðilimini kendiliðindenlik olarak görme, doðru olmasýna karþýn, Hekimoðlu’nun buna nesne demesi yanlýþtýr. Bu da “özne”dir ama “burjuva özne”dir.
Ýnsanýn kendi kendini çürütmesi buna derler.
Kendiliðinden bilinç ile komünist bilinç arasýndaki iliþkiyi yanlýþ ele alanlardan ve kendiliðinden bilinci komünist bilinç içerisine taþýmayý olaðanüstü inceltilmiþ bir þekilde yapanlardan birisi de Haluk Yurtsever’dir. “Sýnýf ve Parti” adlý kitabýnda þöyle yazmaktadýr:
“Yukarýdan aþaðýya örgütlenme ilkesi, sýnýf hareketinin kendiliðinden ve alttan gelen birikiminin de partileþme sürecinin önemli bir öðesi (abç) olduðu gerçeðiyle çeliþmez. ”(19)
Bizim bildiðimiz kadarýyla, ”partileþme süreci”, komünist bilincin daha geniþ bir toplumsal alanda biçimlenme durumudur. Bu biçimlenme ise aksine, burjuva bilinç biçimlerinin tümüne karþý savaþýmla ancak olanaklýdýr ki Rus devrim tarihi tecrübesi ve ayný þekilde diðerleri de bunu açýk þekilde göstermiþtir. Lenin ve Bolþevikler ancak kendiliðindenliðin altedilmesi temelinde, Rus iþçi hareketinin saðlam bir komünist partiye sahip olacaðýný belirtmiþlerdir. Ve kitabýnýn ana konusu da budur zaten.
Lenin “Ne Yapmalý? ”yý bitirirken Rus komünist hareketini üç tarihsel evreye bölmüþ ve üçüncü evrenin zaman dilimini, özelliklerini ve bundan çýkýþý da bu evrenin özelliklerinin komünizm tarafýndan yenilmesine baðlamýþtýr:
“Üçüncü dönem, gördüðümüz gibi, 1897’de hazýrlanmýþtý ve 1898’de kesin olarak Ýkinci Döneme son verdi (1899-? ). Bu, bir, bölünme, daðýlma ve yalpalama dönemiydi. (... ) liderlerin siyasal bilinci, kendiliðinden kabarmanýn geniþliði ve gücü karþýsýnda boyun eðdi;sosyal-demokratlar arasýnda baþka bir tip egemen duruma gelmiþti, hemen hemen, yalnýzca “legal” marksist tipi. Yýðýnlarýn kendiliðindenliði, liderlerden daha çok siyasal bilinç istedikçe, bu tip, daha da yetersizleþti. Liderler, yalnýzca teori bakýmýndan (“eleþtiri özgürlüðü”) ve pratik bakýmdan (“ilkellik”) geri kalmakla kalmadýlar, geri kalmýþlýklarýný bir sürü görkemli savlar ileri sürerek haklý göstermeye çalýþtýlar. ”(20)
Lenin üçüncü dönemi “Ekonomizm”in egemenliði dönemi altýnda ezilen komünist hareket olarak belirtir ve kendiliðindenliðe karþý mücadeleye Rus komünist hareketinin kadrolarýný þöyle davet eder: “Üçüncü döneme son verin. ”(21) Yani kendiliðindenliði yenin. Tarihsel olarak birbirlerine karþý savaþým halinde olan eðilimleri bir yerde uzlaþtýrdýðý zaman Yurtsever fena halde yanýlmýþtýr. Yurtsever’in bu alýntýsýnda, ”kendiliðinden yýðýn hareketi” oluþmadan, komünist öncünün pratiðinin bir iþe yaramayacaðý anlayýþý yatmaktadýr. Az aydýn bu görüþte deðildir. Bu aydýnlar kendi yetersizliklerini ve eksikliklerini “sýnýfýn uyanmasý”nnda arayacak kadar yeteneksizdirler. Ayný eðilim bir zamanlar Rus iþçi hareketinde de ortaya çýkmýþ ve Lenin onlarý haklý olarak þöyle eleþtirmiþtir:
“Deðil sonlarýnda, doksanlarýn ortalarýnda bile, küçük istemlerin yanýnda öteki çalýþmalar içinde koþullar vardý---liderlerin yeterince eðitilmiþ olmalarý dýþýnda bütün koþullar vardý. Bizim, ideologlarýn, liderlerin, yeterli eðitimden yoksun olduðumuzu içtenlikle kabul etmek yerine, ekonomistler, bütün suçu, ‘ koþullarýn bulunmayýþýna‘, hiçbir ideologun hareketi saptýramayacaðý maddi ortamýn belirlediði yolun etkilerine yüklemeye çalýþtýlar. (abç) Bu kendiliðindenlik önünde kölece eðilmek deðil de nedir, ‘ideologlarýn‘ kendi kusurlarýna sevdalanmalarý deðil de nedir? ”(22)
Doðru söze ne denir?
Yurtsever’in bu çizgide ilerlemesi ve “kendiliðinde”den bu cesaret alýþý, onu sýnýf içerisinde komünist bilincin doðabileceði görüþüne götürmüþtür. Yani Yurtsever önce bir adým atarak komünist bilinç ile kendiliðindenliði uzlaþtýrmýþtýr. Daha sonra da komünist bilinci kendiliðinden bilince kurban etmiþtir. Þöyle yazmaktadýr:
“Öte yandan, günümüzde teorik bilincin yalnýz iþçi sýnýfý dýþýnda deðil içinde de üretilebilmesini giderek daha olanaklý duruma getiren geliþmeler var. Bunlarýn en önemlisi emek sürecindeki geliþmelerdir. Kafa emeði ile kol emeðinin tarihsel bir eðilim olarak birbirlerine yaklaþmalarý, teknolojik devrim, hem genel olarak iþçi sýnýfýnýn bilgi ve entellektüel yeteneklerini yükseltici bir rol oynuyor, hem de kapitalizmin geliþmesiyle birlikte geniþ aydýn katmanlarý iþçi sýnýfýnýn içine çekiliyor. Bugün dünya çapýnda iþçi sýnýfý daha aydýn bir sýnýftýr. Tarihsel süreç, bir açýðýn doldurulmasý yönünde ilerliyor. Ýþçi sýnýfý genel olarak hem teori üretmeye hem de yönetmeye daha hazýr bir duruma geliyor. ”(23)
Yurtsever’in bu tezlerini “çürütmek” için kimden medet umsam acaba? Marx’tan mý, Engels’ten mi, Lenin’den mi? Hayýr hayýr. Ben idealist Hegel’den medet umacaðým. Yurtsever evrimsel olarak, giderek iþçi sýnýfýnýn “aydýnlaþacaðý”ný belirtmektedir. Bu durumun da emek sürecindeki geliþmelerden kaynaklandýðýný belirtmektedir. Yurtsever’e göre, devrimsel bir kopuþ olmadan, evrimsel bir þekilde iþçi sýnýfý içerisinde zamanla komünist bilincin oluþmasýnýn tarihsel koþullarý oluþabilecektir. Ama bu durumuyla Yurtsever, idealist Hegel’den bile geriye düþmüþtür. Ýdealizmin bu en büyük filozofu þöyle yazar:
“Fenomenlerin kesintisiz bir þekilde meydana geldiði fikrini temel alan inanýþa göre, her meydana gelen þey, zihinde ve özellikle realitede önceden verilmiþ durumdadýr, ama sýrf küçüklüðünden ötürü farkedilemez. Bunun gibi, kesintisiz yok oluþta da gerek yokluðun, gerekse yok olanýn yerini alan þeyin önceden verilmiþ olmakla birlikte henüz idrak edilemez halde olduklarýna inanýlýr. Burada, verilmiþlik, hadlerden birinin diðerinde bizatihen içerilmiþ bulunduðu anlamýnda deðil, farkedilmesine imkan olmayan mevcudiyet halinde verilmiþlik anlamýndadýr. Böylece, fenomenlerin meydana geliþi ve yok oluþu diye bir þey kalmamakta ... ve mahiyet veya kavram (conception) farký sýrf nicelik türünden bir dýþ fark haline gelmektedir. Bir fenomenin meydana geliþini veya yokoluþunu transformasyonun kesintisizliði ile açýklamak yavan bir totolojidir, (abç) çünkü bu meydana geliþ ve yok oluþ zaten olup bitmiþ olarak bulunmaktadýr: bu, transformasyonu dýþ farktan ibaret basit bir deðiþiklik haline sokmak demektir ve dolayýsýyla burada o, bir totolojiden baþka bir þey deðildir. ”(24)
Ýlkönce Yurtsever’in ileri sürdüðü tezler felsefi açýdan yanlýþtýr. Çünkü Yurtsever, diyalektiðin sýçramalý geliþim ilkesini burada terketmiþtir.
Ýkinci olarak da, meta üretimi ve böylece deðer yasasýnýn etkisi altýnda kaldýðý sürece, ister nitelikli ister niteliksiz emek olsun, kendi iç dinamizmi ile, komünist bir teori ve siyaset yaratmaktan hep yoksun kalacaktýr. Bu noktayý biraz daha fazla açmak gerekir.
Çeþitli ülkelerin toplumsal sýnýflarýnýn tarihsel durum ve eðilimleri, üretici güçlerinin mevcut tarihsel düzeyi ve dünya ekonomisinin genel eðilimleri içerisinde tuttuklarý yer ile belirlenir. Modern emperyalizm ile birlikte, dünya toplumsal sermayesinin oluþmasýyla, sermayenin Kesim I ve Kesim II arasýndaki iliþki dünya ölçeðinde ortaya çýkar. Her türlü bilimsel emeði ve keþifi kapsayan Kesim I emperyalist ülkelerde yoðunlaþýrken, daha çok elbirliðinin üretim sürecinin öðesi olduðu ve tüketim araçlarý üretimini kucaklayan Kesim II modern sömürgelerde yoðunlaþýr. Bu haliyle, dýþarýdan bakýldýðý zaman, Yurtsever’in analizinin doðruluk payý içerdiði görülür. Çünkü üretim sürecinde proleter giderek dýþlanmakta (Kesim I’de) ve bilim insanlarý onun yerini almaktadýr. O halde bu durum sýnýf içerisinde komünist ideoloji ve siyasetin doðmasýna neden olmaz mý? Ama olaya, derinden ve tarihsel olarak bakýldýðý zaman, olmaz. Çünkü Kesim I’deki bilim insanlarý hala daha ücret kategorisi temelinde hareket etmektedirler. Kapitalizmin baðrýnda bu sýnýfýn giderek büyümesiyle birlikte, deðer yasasý bunlar arasýndaki rekabeti arttýrmak ve böylece bunlarýn ücretlerinde bir düþüþe neden olarak, onlarý az çok Kesim II’deki niteliksiz emeðin durumuna çekmek zorundadýr. Zaten Marx, Kapital’de, vasýflý emek ile vasýfsýz emek arasýndaki ayrýmý kaldýrarak, her ikisinin de ayný hareket kanunlarýna sahip olduðunu belirtmiþtir.
Daha þimdiden bile, toplumun gereksinimlerinden (elbetteki kapitalizm koþullarýnda) fazla bir þekilde ortaya çýkan bu sýnýftaki unsurlarýn kendi aralarýndaki rekabetten dolayý, kendi mesleklerinin dýþýnda bir alanda çalýþmak zorunda kaldýklarý ve normal proleterin eðilimine çekildikleri görülmektedir. Bu normal proleter ile özdeþleþtikleri anlamýna gelmez elbette.
Kapitalizmin tarihsel kategorileri ve kanunlarý çerçevesinde kaldýðý sürece, iþçi sýnýfý içerisinde hiçbir komünist teorik ve siyasal dinamizm olmaz (savaþýmýn örgütlenmesi ve tarihsel sonucuna kadar götürülmesi anlamýnda). Bu noktada tarihsel kopuþ kaçýnýlmazdýr. Ancak meta üretimi ve deðer yasasýnýn ve bununla birlikte de sömürünün tarihsel koþullarýnýn kaldýrýlmasýyla birlikte, üretim içerisindeki emekçiden yüksek bir teorik ve siyasal açýlým beklenebilir. Bunun dýþýnda hiçbir koþul bu tarihsel eðilimi ortadan kaldýrmaz.
Komünist bilinç ile kendiliðinden bilinç arasýndaki uzlaþmayý, daha deðiþik bir biçimde, ”egemen sýnýf olarak örgütlenen proletarya” döneminde yapmaya çalýþan Coþkun Adalý’ya sözü verelim. Bu yazardan bir hayli uzun alýntýlar yapacaðýz. Ancak bu gerekli ve okuyucudan þimdiden özür dileriz:
“Hiçbir burjuva diktatörlüðünü sorgulamamakla birlikte, nasýl bir kaç faþist ideolog hariç, bütün aklý baþýnda burjuva ideologlarý bu diktatörlüðün burjuva demokrasisi biçimini almasýný ve hatta çok partili rejim þeklinde iþlemesini istiyorsa, biz de proleterya diktatörlüðünün aktif yýðýn demokrasisi biçimini almasýný, ayný anlama gelmek üzere sosyalist demokrasi biçimini almasýný ve çok partili rejim þeklinde iþlemesini istiyoruz. ”(25)
“Ýþçi sýnýfýna ve emekçi yýðýnlara dönüp açýkça þunu diyebilmeliyiz: Devlet þudur, diktatörlük þudur, biz sosyalist demokrasi istiyoruz ama þu þu þu somut ve nesnel güçlükler var. Bunlar geçicidir. Bu nesnel güçlüklerin olmadýðý ortamda biz sosyalist demokrasinin önünü kesersek hesap sor. Bu nesnel güçlükler gerilediði oranda sosyalist demokrasinin önünü açmazsak, yine hesapsor. ”(26)
“Yukarýda çok partililikten bahsettik. Aktif yýðýn demokrasisini, sosyalist demokrasiyi savunuyorsak çok partililiði de savunmak zorundayýz. SB’nde tek partililiði yaþam dayatmýþtýr. Zaten Lenin’de çok partililiðe karþý deðildir. Çok partililikten ne anlamalýyýz? Proletaryanýn iktidarýna, yani proletarya diktatörlüðüne karþý çýkmayan, sosyalizmin belirleyici temel önermesini, yani üretim araçlarýnýn toplumsal mülkiyetini sorgulamayan tüm partilere serbestlik hakký. ”(abç)(27)
“Üzerinde yýðýn baskýsý hissetmeyen bir parti, siyasi kültürü ne olursa olsun, proletarya diktatörlüðünün bürokratik deformasyonuna neden olur. Sosyalist partiler olacak ve bunlar yýðýnlarýn hakemliðinde çarpýþacak. ”(28) (abç)
Karþýmýzda bir küçük-burjuvadan ziyade, liberalizmin ta derinliklerine saplanmýþ ve iflah olmaz bir oportünist var. Adalý’nýn bazý incilerini önce sýralayalým: “Burjuva-demokrasisine benzeyen bir sosyalist demokrasi”, ”toplumsal mülkiyeti sorgulamayan tüm partilere serbest örgütlenme hakký”, ”Yýðýnlara açýkça söyleyebilmek”, ”Yýðýn baskýsý”, ”Yýðýnlarýn hakemliði”.
Komünist partisinin niçin bir çok partiye bölünemeyeceðini, komünist toplumun örgütlenme biçiminin bizzat buna engel teþkil ettiðini ve bunun tarihsel temelini ortadan kaldýrdýðýný daha önce belirttik.
Adalý, burjuva demokrasisini proletarya diktatörlüðü ile karþýlaþtýrýrken, her ne kadar karþý çýksa da, proletarya diktatörlüðünü, burjuva demokrasisinin bir simetrisi olarak ele almýþtýr. Bunu yapmakla da proletarya diktatörlüðünü karikatürize etmiþtir.
Herþeyden önce bir devletin örgütlenme biçimi, belli bir üretim tarzýnýn tarihsel eðilimi içerisinde hapsolmuþtur. Bu tarihsel materyalizmin çok basit bir ilkesidir. Adalý, burjuva demokrasisinde çok partililiðin tarihsel nedenlerini bir kez olsun kendisine sormamýþtýr. Sanki burjuvazi tek bir toplumsal irade istemiyor mu? Elbetteki istiyor. Ama bunu istemesine karþýn kendi aralarýndaki rekabete ve bölünmelere engel olamamaktadýr. Çünkü kapitalist toplum meta üretimine ve bununla birlikte de çeþitli kapitalist grup ve tabakalarý öngörür. Buruvazinin toplumsal varlýðý alanýndaki bu rekabet ve anarþi, onun öznel eðilimleri içerisine yansýmak zorundadýr ve yansýmaktadýr da. Onun için kapitalist toplumda çok partililik, burjuvazinin sadece öznel eðilimlerinin sonucu deðil, ama onun toplumsal varlýðýnýn kaçýnýlmaz sonucudur.
Adalý’ya göre, komünist hareket, iktidarý ele geçirene kadar bütünlüklü bir yapýya sahip olmalýdýr ama iktidardan sonra “bürokratik deformasyonun” oluþmamasý için bir çok fraksiyona bölünmelidir. Aksi taktirde doðrular ortaya çýkmaz. Bu çok gayri ciddi bir yaklaþýmdýr ve cevap vermeye deðmez.
Sonra öyle bir görüþ vardýr ki, insanýn bunlarý yazabilmesi için olaðanüstü politik-saf olmasý gerekir. Adalý “... üretim araçlarýnýn toplumsal mülkiyetini sorgulamayan tüm partilere serbest örgütlenme hakký” tanýnmalýdýr demektedir. Sözde bunu tanýyýp ama pratikte bunun altýný oyan hareketler olmayacakmýdýr? SB tarihi bunun olabileceðini göstermiþtir. Kruþçevler, Brejnevler, Gorbaçovlar vb. “toplumsal mülkiyetin” ve “proletarya diktatörlüðü”nün “amansýz” savunucularý deðiller miydi?
Ama Adalý’nýn hesaba katmadýðý çok basit bir durum vardýr: Ama ne yazýk ki kapitalistlere yolu düzleyenler, yani küçük-burjuvalar, kendilerine MARKSÝST etiketi yapýþtýrýrlar. Proletarya diktatörlüðü dahil, sözde, Marksizmin bir çok temel önermesini de kabul ederler.
Adalý’nýn mantýk yürütüþü baþtan aþaðý yanlýþtýr. Eðer bir komünist partisi, kendisini burjuva ideolojisinin sýzýntýlarýndan sakýnamýyorsa, bu durum tek partili rejimin suçu deðildir. Bu partinin önderlerinin yeterli TARÝH BÝLÝNCÝ’den yoksun olmalarýndan kaynaklanýr. Eðer bir parti kendisini tarihin deðiþik dönemlerine uyarlayamýyorsa, bu durum o partinin önderlerinin bilinç yetersizliðinden kaynaklanýr. Ama yok eðer, komünist önderler, Adalý gibi, kendi yetersizliklerini “yýðýnlarýn baskýsý” ve “hakemliði” ile saklamaya kalkarsa, iþte o zaman asýl felaketi çaðýrmýþ olurlar. O zaman bir adým ileri gideyim derken on adým geri gitmiþ olurlar.
Adalý, celladýný seçecek kadar sefil, bilinçsiz, öndere muhtaç kitlelere, devrimci komünizme hakemlik yapma görevini veriyorsa eðer, iþte o zaman, devrimci komünizmi ayaklar altýna alýp paspas ediyor ve kendiliðindenlik önünde eðilerek ona kul köle oluyor demektir. Bu komünizm deðil düpe düz liberalizmdir.
Yukarýdaki likidatörlerle ayný çizgide olan biri yine var: R. Yürükoðlu
Yürükoðlu da sosyalizmde çok partililikten yanadýr. Ama o bunu ulu orta söylemez. Çünkü bunu açýkça söyleyecek kadar acemi deðildir. Adalý’nýn oportünizmin görüþlerini “saf” bir þekilde, hiç sulandýrmadan olduðu gibi söyleme bir özelliði varsa eðer, Yürükoðlu’nun da, bunun tam zýddý yani oportünist görüþleri bin bir marksist biçime sokma gibi bir kývraklýðý vardýr. Dinleyelim:
“Ýþçiyle köylü arasýndaki ekonomik baðlaþýklýk biçimindeki teorik çözümün siyasal plandaki yansýmasý, çok partili sovyet sistemidir. (abç) Proletarya diktatörlüðü yerinden oynamadan, partilerin seçimle gidip gelebildiði bir siyasal baðlaþýklýlýktýr. Buna Rusya’nýn somut koþullarý, sýnýf savaþýnýn gidiþi, yani iç-savaþ, izin vermedi. Ama denenmedi deðil. ” (29)
Burada sorun biraz daha karmaþýk ve çetrefil biçimde ortaya çýkmaktadýr. Yürükoðlu’nun hatasý, Yurtsever’in evrimci anlayýþýnýn deðiþik bir türünü oluþturmaktadýr. Yürükoðlu burada kaba bir “ekonomik materyalizm” çerçevesinde hareket etmektedir. Siyasetin sýçramalý bir þekilde geliþtiði gerçeðini görememektedir.
Yürükoðlu’na göre, proletarya siyasal iktidarý ele geçirecek, ama “ekonomik zorunluluktan” dolayý, kendi siyasal sisteminde, küçük-burjuva köylüye yer açmak zorunda kalacaktýr. Yani proletarya diktatörlüðü ileriye doðru deðil, geriye doðru hareket ederek iþleyecektir.
Yürükoðlu, komünist bilincin en yüksek biçimi olan proletarya diktatörlüðünün, “yerinden oynamadan” içerisinde küçük-burjuva bilince yer verebileceðini iddia etmektedir. Yani komünist bilincin içerisine küçük-burjuva bilinç sýzsa dahi, bunun komünist bilinci deformasyona uðratmayacaðýný iddia etmektedir. Proletarya diktatörlüðünün içerisine burjuva unsurlarýn alýnmasý, baþta bu teorinin yerle bir olmasýna yeter, artar bile. Çünkü proletarya diktatörlüðü, proletaryanýn iktidarý hiçbir sýnýf ile paylaþmadýðý bir durumdur. Lenin ölümüne kadar da proletarya diktatörlüðünün bu tanýmýna sadýk kalmýþtýr.
Ýkinci olarak Yürükoðlu’na göre, proletarya diktatörlüðü, komünist partisiz olanaklý olabilmektedir. Hükümete küçük-burjuva parti de geçse proletarya diktatörlüðünün karakteri deðiþmemektedir. Bütün bunlara insanýn inanabilmesi için insanýn saf burjuva olmasý gerekir. Yürükoðlu komünist bilinç ile her türlü burjuva bilincin birbirini ittiði basit gerçeðini gözardý etmiþtir. Nesnellikte sürekli çatýþma halinde olan eðilimleri, kendi öznel süreçlerinde birleþtirmiþ ve bununla da komünizme bilmem kaçýncý tecavüzü gerçekleþtirmiþtir.
Ýster proletarya diktatörlüðü biçiminde olsun, isterse de ondan önce iktidar mücadelesi aþamasýnda olsun, ”yýðýnlarýn kendiliðinden bilinci”ni, komünist bilinç ile uzlaþtýrma giriþimi oportünizmin ta kendisidir. Bunun hangi biçimde olduðu önemli deðildir.
Yukarýda eleþtirdiðimiz ve oportünizmin çeþitli biçimlerini oluþturan eðilimler aslýnda temelde ayný tarihsel eðilim üzerinde yer almaktadýrlar. Siyasal ve örgütsel sorunlarda doðru bir çizgi izleyebilmek için, ideolojik olarak komünist bilinç ile kendiliðinden bilinç arasýndaki iliþkiyi doðru ele almak zorundayýz. Onun için biz de, önce bu sorunu ele aldýk ve çözümlemeye çalýþtýk. Siyasal ve örgütsel alandaki genel ilkeleri de bundan sonra ele alacaðýz.
Devamý...
(1-) Marx’ýn, Feurbach’ýn sezgisel materyalizmini tohum halinde geliþmeye elveriþli olarak nitelemesi ile Lenin’in iþçi sýnýfýnýn kendiliðinden hareketini tohum halindeki bir bilinçlenme olarak nitelemesini karþýlaþtýrmak gerçekten ilginç olmaktadýr.
(2-) Ýþçi sýnýfýnýn kendiliðinden tohum halindeki bilinci nasýl burjuva bilincin sýnýrlarý içerisinde kalýrsa, Feurbach’ýn materyalizmi de felsefede ileriye doðru bir sýçrama olmasýna karþýn genel yapýsý itibariyle idealist kalmaktadýr.
(3-) Marx, toplumun bilinç biçimlerini ifade eden toplumsal pratiklerin, toplumun maddi biçimlerini ifade eden toplumsal pratiklerin sonucunda oluþtuklatýný ve pratiðin maddi biçimleri üzerinde etkide bulunduðunu ayrýca belirtmiþtir.
(4-) Türkiye Devrimci Hareketi’nin, Leninist parti teorisinin bu ilkesini, yani komünist siyaset ve örgütünün sýnýfýn ve böylece de sistemin dýþýnda doðuþunu nasýl iðfal ettiðini baþka çalýþmalarda göstereceðiz.
(5-) Bazý küçük-burjuva ve liberal oportünistler, hem ideolojik hem de siyasal ve örgütsel düzeyde kendiliðindenlik ile komünist bilincin uzlaþmasýný savunurlar. Ama bir de TÝKB gibi, ideolojik düzeyde savunmasa da siyasal ve örgütsel pratiðinde kendiliðindenlik önünde eðilen küçük-burjuvalar da vardýr. Bu en kötüsü olmakla birlikte, TÝKB’nin bu durumu siyasal ve örgütsel alanlardaki temel ilkelerin ele alýnmasý sýrasýnda ele alýnacaktýr.
KAYNAKLAR
1-Marx-Engels, Alman Ýdeolojisi, s. 46, sol yayýnlarý. 2-a.g.e. s. 46. 3-a.g.e. s. 46. 4-a.g.e. s. 49. 5-a.g.e. s. 23. 6-a.g.e. s. 26 7-a.g.e. s. 53. 8-a.g.e. s. 38. 9-Lenin “Ne Yapmalý? ”, s. 122, sol yayýnlarý. 10-a.g.e. s. 46. 11-a.g.e. s. 49. 12-a.g.e. s. 61. 13-a.g.e. s. 37. 14-G. Plehanov, Marksizmin temel sorunlarý, s. 159, sosyal yayýnalrý. 15-Lenin, ag. e. s. 163. 16-C. Hekimoðlu, ”Ne Yapmalý’cýlar Kitabý”, s. 7, Gelenek yayýnlarý. 17-a.g.e. s. 45. 18-a.g.e. s. 46. 19-H. Yurtsever, Sýnýf ve Parti, s. 28, Dönem yayýnevi. 20-Lenin, a.g.e. s. 192-193. 21-a.g.e. s. 194 22-a.g.e. s. 41. 23-Yurtsever, a.g.e. s. 63. 24-Hegel, aktaran Plehanov, ages. 148. 25-Coþkun Adalý, Çýkýþ Hattýna Doðru, s. 28, Sarmal Yayýnevi. 26-a.g.e. s29. 27-a.g.e. s. 30. 28-a.g.e. s. 31. 29-R. Yürükoðlu, Sosyalizm Nedir?, Alev Yayýnlarý.
Mart 2000 Devrimci Bülten Sayý 20
|
|
|
|
|